“Müstakıym” ise öyle bir doğruluktur ki, o gidiş üzerinde ne sağa-sola kıvrılma vardır; ne de iniş-çıkış, iki nokta arasında seyreden ışın hattı gibi!..
Esas itibarıyla her yaratılmış kendi yolundan, “ALLÂH yolu üzerindedir”...
“Allâh’a giden yolun sayısı nefislerin adedincedir” sözüyle işaret edilen mânâda; “herkes kendi Rabbinin hükmü altında ve doğrultusunda” ise de ve bu duruma;
“Herkes yaratılış programı (fıtratı - şâkılesi) doğrultusunda fiiller ortaya koyar!..” (17.İsra’: 84)
Âyetiyle de işaret edilmişse de...
Ve bu mânâda olarak;
“İhdinas Sıratal’müstakıym”in mânâsını “Fâtiha”nın “ruhuna” uygun olarak;
“Bize takdir etmiş olduğun hedefe ulaşmayı KOLAYLAŞTIR” diye anlarsak da...
Herkesin, yaratılış amacına göre doğru olan sıratı var ise de…
Özel anlamı ile, “İHDA”yı, kişinin “in’am” yolundan ebedî huzur ve saadete ermesini sağlayacak bir “sırat”ı istemesi gerektiğini; “Hz. Muhammed (aleyhisselâm)’ın bildirdiği gerçeklere uygun bir yaşam sürmeyi kolaylaştır” anlamında değerlendirmemiz gerektiğini, bundan sonraki âyetler göstermektedir...
Öyle ise geldik şimdi, bir sonraki son âyete…
“Sıratalleziyne en’amte aleyhim; Ğayril’mağdûbi aleyhim; Ve laddaaalliyn”
“O yola ki senin in’amını hâvîdir, bağışladın onlara; gazaplandıklarının ve sapmışların yoluna değil!..”
“İn’am” yani nimetleri hâvî “sırat” neleri ihtiva eder…
“Bunda dikkat çeken üç nokta mevcuttur:
Evvela, bizzat yol ve sırat en önemli nimet olan azametli bir nimettir...
Sâniyen, in’amı sırat, çok önemli bir yardım olarak anlaşılır...
Sâlisen, onlara izafe kılınan bu sırat, kendi vazıları olmayıp; vazı ve in’amı ilâhî olduğu ve onların sıratı olması mazhariyet ve sülukları itibarıyla bulunduğu, anlaşılır...” (Cilt:1; Sayfa:130)
Esasen, “RAHMÂN”ın “rahmet”i sonucu oluşan bu “in’am olan yol”, elbette ki kişiyi Rabbine kulluğunun bilincine kavuşturacaktır; ki bundan da daha büyük mutluluk olamaz!
Allâh’ın bu genel “in’am”ı dışında bir de özel “in’am”ı vardır... Buna erenler kimlerdir?..
Bunlar yine Kur’ân açıklamasına göre, derece derece sâlihler, şehîdler, velîler ve Nebilerdir... Bu nimetler ile derece derece Allâh’a yakîn ve kurbet eylemişlerdir... Ki “İHDA”yı bu “yakîne ve kurbete götüren yola” anlamında da anlayabiliriz...
İçlerinde olunmaması uyarılan “mağdûbi” ve “daalliyn” kimlerdir?..
“Mağdûbi”, “gazapa uğramışlar” anlamına kullanılmıştır...
Zulmedenin fiilinin neticesini oluşturma düşüncesi, “gazap” olarak tanımlanır...
En büyük zulüm de, kişinin, “nefsine olan zulmüdür”; ki buna “şirk” denir!..
“ŞİRK”; özellikleri ve sıfatlarıyla SONSUZ-SINIRSIZ ve VAHİD-ül AHAD olup “ALLÂH İsmiyle İşaret Edilen”in yanı sıra bir tanrı kabullenme anlamını meydana getirecek şekilde, gerçeği örten fikir ve kabulleniştir!
Ki bu hâl netice itibarıyla “gazap”ı doğurur...
Bu durumda “mağdûbi” diye işaret edilenlerin “şirk” ehli olan “müşrik”ler yani “TANRI kavramına inananlar” olduğu mânâsı anlaşılır...
“Daalliyn”e gelince...
“Dalâl ve dalâlet” doğru olan yoldan hataen veya kasten “sapmak”tır... Yani, doğru yol üzere iken, hata yapmak suretiyle veya kastı mahsusa ile, yürüdüğü istikametten başka bir yöne yönelmektir “dalâl”...
Şayet bir kişi gerçeği bulmuşken, o gerçek üzere iken, gerçekten ayrılmasına yol açan fikri kabullenir ve o görüşe yönelirse, buna “dalâlete sapma” denir...
Doğrusu Allâh indîndedir elbet; ancak bizim anladığımız kadarıyla, âyette geçen ““MAĞDÛBİ” denilenler, “şirk” yollu, baştan beri “Tanrı kavramını kabul edenler”dir ki bunun da din terminolojisinde karşılığı “müşrikler”dir...
“DAALLİYN” ise, “Ehli kitap” denilen; kendilerine işin doğrusu bildirilmiş, ALLÂH indîndeki tek DİN’den yani İSLÂM’dan, yani Hz. Musa veya Hz. İsa öğretisinden “SAPANLAR”dır!..
Evet, “FÂTİHA” Sûresi’nin derinliklerine olan müşahedemizden şimdilik anlatabileceklerimiz bu kadar...
Bu durumda, SİSTEMİ bu kadar fark ettikten sonra nasıl KORUNMALIYIZ..?