Bu sebepledir ki, biz onları suçlamayız, hatta hoşgörürüz ve deriz ki, onlar da Allâh’ın takdiri üzere “hidâyette”dirler...
Evet, “İHDA”nın getirdiği “kolaylaştırma”, bilelim ki konunun anlaşılmasında anahtardır!..
Burada, hemen şu işaret-i Rasûlullâh (aleyhisselâm)’a kulak verelim...
Hz. Âli anlatıyor:
Biz bir defasında Baki’ül Garkad mezarlığında bir cenazede bulunduk... Rasûlullâh sallâllâhu aleyhi vesellem yanımıza gelip oturdu... Biz de etrafını sardık... Rasûlullâh’ın beraberinde bir asa vardı... Rasûlullâh başını eğdi ve düşünceli bir hâlde elindeki asa ile yere vurup dürtüştürmeye, çizgiler ve izler meydana getirmeye başladı... Sonra şöyle buyurdu:
“Sizden hiçbir kişi ve yaratılmış hiçbir nefis istisna olmaksızın, hepinizin cehennem ve cennetteki yerini ALLÂH yazmıştır!.. Ve herkesin saîd veya şakî olduğu kesinlikle yazılmıştır!..”
Bunun üzerine oradakilerden biri sordu:
− Yâ Rasûlullâh öyle ise bizler ameli terk edip, bu yazımız üzere mi kalalım?..
Rasûlullâh şöyle buyurdu:
“Saîd olan kimse, saadet ehlinin ameline ulaşacaktır... Şakî olan kimse de, şekavet ehlinin ameline ulaşacaktır... Sizler, amel edip çalışın... Çünkü, herkese KOLAYLAŞTIRILMIŞTIR! Saîd olan saadet ehlinin ameline kolaylaştırılır; şakî olan da şekavet ehlinin fiillerine kolaylaştırılır!..”
Şu da aynı hususa işaret eden başka bir olay…
Hz. Ömer’in oğlu Abdullah naklediyor babasından...
Soruyor Hz. Ömer radıyallâhu anh:
− Yâ Rasûlullâh... Yapmakta olduğumuz işin, oluşmakta olan bir iş, bir başlangıç mı olduğu kanaatindesin; yoksa önceden tamamlanmış (olup-bitmiş) bir iş mi?
Rasûlullâh sallâllâhu aleyhi vesellem şöyle cevap verdi:
“Ey Hattaboğlu, önceden takdir edilmiş olan işlerdir!.. HERKES ÖNCEDEN TAKDİR EDİLMİŞ OLAN İŞLERE HAZIRLANMIŞTIR... Saadet ehlinden olan, saadet için çalışır; şekavet ehlinden olan da şekavet için çalışır!..”
Son olarak Rasûlullâh (aleyhisselâm)’ın şu açıklamasını da nakledip, “kolaylaştırılma” işleminin sistemine, tekniğine geçelim…
Süraka bin Cü’şum şöyle soruyor Rasûlullâh (aleyhisselâm)’a:
− Yâ Rasûlullâh... AMEL (fiillerimiz), kaderleri çizen kalemin yazdığı takdirler cümlesinden mi; ki artık kalem onun işini tamamlamış ve kurumuştur?.. Yoksa AMEL (fiil için geçmişte bir takdir söz konusu olmayıp) gelecekte mi oluşacaktır?
Buyurdu ki Rasûlullâh:
“FİİLİN, kader ile tespit edilmiş olan takdirler sonucu olup, kalemin yazıp kuruduğu hususlar içindedir!.. Herkes, ne için yaratıldı ise, ona o KOLAYLAŞTIRILIR!..”
Evet, bu takdir nasıl yürürlüğe giriyor... Kolaylaştırılıyor... Hidâyet ediliyor..?
Yukarıda izah etmiştik ki, “hidâyet”, “LATİYF” ismi yönünden oluşur!..
Şimdi “LATİYF” ismi sırrıyla, hidâyetin oluşmasını müşahedemiz ölçüsünde izah edelim...
Önce, Rasûlullâh sallâllâhu aleyhi vesellem’in şu açıklamasına kulak verelim:
“Muhakkak yüce ALLÂH, yarattıklarını bir karanlık içinde yarattı... Sonra onlara “nûr”undan saçtı!.. Bu “nûr”dan nasibini alan hidâyete erdi!.. Nasibini alamayan da, dalâlete saptı!.. Bunun için, ALLÂH’ın ilmine göre kalem kurudu!..”
Şimdi de şu âyetleri dikkate alalım:
“…Muhakkak ki Allâh kimi dilerse onu hakikate yönlendirir, hidâyet eder.” (22.Hac: 16)
“Necm (yıldız - hakikat ehli {ashabım gökteki yıldıza benzer; hangisine uyarsanız hakikate erdirir... hadisi}) olarak hakikate erdirir!” (16.Nahl: 16)
“…Yıldızlar da (yaydıkları dalgalarla) O’nun hükmünü yansıtarak hizmet verenlerdir...” (16.Nahl: 12)
“Emri (hükmü) semâdan (dışsal olarak; burçlar diye tanımlanan Esmâ özelliklerinin açığa çıkmasından ibaret olan yapılardan yayılan kozmik elektromanyetik dalgalarla ağırlıklı olarak karındaki ikinci beyni ve dolayısıyla bilinci etkileyerek; ya da, içsel olarak, holografik gerçeklik gereği beyindeki datadan açığa çıkan Esmâ mertebesinden. A.Hulûsi) arzı (yeryüzü veya beyni) tedbir eder...” (32.Secde: 5)
“O Allâh ki, yedi semâ yarattı ve arzdan da onların bir mislini! Emir (hüküm - iş) onların ARALARINDAN sürekli - kesintisiz inzâl olur(Allâh’ın Esmâ’sındaki özelliklerin açığa çıkışı olan Astrolojik {melekî} tesirlerin varlık üzerindeki etkileri)!..” (65.Talâk: 12)
“O ki seni yarattı (izhar etti), seni tesviye etti (beynini, bilincini ve ruhunu oluşturacak şekilde meydana getirdi), seni tam dengeli yaptı!Hangi sûrette olmanı diledi ise öylece terkibini - bileşimini oluşturdu!” (82.İnfitâr: 7-8)
İmam GAZÂLİ merhum, meşhur eseri “İhya-u Ulûmid'din”de, ashabın âlimlerinden olan İbn Abbas radıyallâhu anh’ın şöyle dediğini yazar:
“O ALLÂH ki yedi semâ yaratmış, arzdan da onların bir mislini; ARALARINDAN emir inip duruyor!.. (65.Talâk: 12) âyeti celilesinin tefsirini yapacak olsam, beni taşa tutardınız... Bana kâfir derdiniz!..”