Böylesine geniş kapsamlı ve tüm var olmuşları içine alan mânâları ihtiva eden âyetlerin anlamının; son derece dar sahada, “namaz kılan kişinin Rabbine kulluk itirafında bulunması ve ondan yardım istemesi” şeklinde anlaşılması, Kur’ân-ı Kerîm’in “Evrensel sistemi açıklayan KİTAP” oluşuna uygun düşmemektedir; müşahedemize göre...
Peki bu âyette, diğerlerinin anladığı gibi, “bizim kulluk itirafımız ve yardım dilememiz” anlamı da yok mudur? Böyle anlayanlar yanlış mı anlamışlar?..
Yanlış değil, yetersiz ve derinliksiz; dolayısıyla da çok sınırlı bir ölçüde anlamışlardır!
Açıklamaya çalıştığımız, kapsamlı ana mânâ içinde, çok dar kapsamlı bir anlayışla, o mânâ da mevcuttur elbette!..
Evet, “kulluk eder ve bunun devamı için de senden inayet isteriz” mânâsı da vardır bu âyette. Ancak, her an ve her nefeste gibi anlaşılmak zorunluluğu ile beraber!..
Bu arada şu soru akla gelebilir...
Bütün varlıklar yaradılış gayelerine hizmet eder bir biçimde yaşam sürerek “kulluk” ediyorlarsa; bu durumda bizim “ibadet”lerimizin anlamı ne?.. Neden ibadet edelim?.. Biz Allâh’a tapmak için namaz kılmıyor muyuz?.. Allâh’a tapınılmaz mı?.. İbadet ederek cennete hak kazanmıyor muyuz?.. İbadet etmedikleri için cehenneme gitmiyorlar mı?
Önce “kulluk” kavramının iki anlamına işaret edelim...
Birinci mânâda “kulluk”, geniş kapsamlı ve “mutlakiyet” ifade eder şekliyledir... Bu gerçek anlama, yukarıda işaret ettiğimiz âyetler toplu olarak değerlendirildiğinde kavuşmaktayız...
Bu mânâda “kulluk”, evrensel sistem içindeki tüm yaratılmışların, “mutlak kulluk” için varedilmiş oldukları; ve her an da buna devam ettiklerini açıklama sadedindedir...
“Ben cini ve insi yalnızca (Esmâ özelliklerimi açığa çıkarmak suretiyle) kulluk etmeleri için yarattım!” (51.Zâriyat: 56)
Şeklindeki Kur’ân hükmü buna işaret eder. Buna “fıtrî kulluk” da denir!
İkinci mânâda izafî-göresel “kulluk” ise; bireyin Rabbi olan Allâh’ı fark etmesi, O’na kulluk için var olduğunu ve bu görevi yaptığını kavraması ve nihayet bu hâlinin devamı için de her an yine Allâh’a muhtaç olduğunu hissetmesidir... Ki bu da “göresel” anlamda, “bireysel kulluktur”...
Burada çok önemli bir sırra da işaret yollu değinmek istiyorum. Ehli elbette bu işareti değerlendirip hedefteki kapıdan içeri girecektir!
Rasûlullâh (aleyhisselâm) buyurmuştur ki:
“Namaz, müminin mi’râcıdır”!..
“Fâtiha’sız namaz olmaz”!..
Âyette de şöyle bir uyarı vardır:
“VAY HÂLİNE O (âdet diye) NAMAZ KILANLARA Kİ; ONLAR, (iman edenin mi’râcı olan) SALÂTLARINDAN (okunanların mânâsını yaşamaktan) KOZALIDIRLAR (gâfildirler)!” (107.Mâûn: 4-5)
Yani, namazın ne olduğunu anlamadan kılanların hâli perişan olur!
Önce bu konuda bazı önemli noktalara dikkati çekelim;
Namazdan amaç, “Mi’râc”tır!...
Bunu gerçekleştirememek, kişinin özünü meydana getiren Allâh’tan “perdelenmek”, yani gafleti meydana getireceği için çok büyük bir kayıp olur kişide!
“Mi’râc”ın oluşması ise; Fâtiha’nın okunmasına yani Fâtiha’daki kelimelerin anlamlarının idrak edilmesine bağlıdır!
Öyle ise burada şöyle düşünmek lazım gelir…
Fâtiha Sûresi’nde, Kurân’ın diğer sûrelerinde olmayan hangi anlam vardır ki; o anlam fark edilmeyen, idrak edilmeyen ve tasdik edilerek itiraf edilmeyen namaz, geçersiz sayılmaktadır; buna karşılık o anlamın hissedilip yaşanması suretiyle onun okunuşu, kişiyi “mi’râc”a çıkartmaktadır?
Besmele ve hamd konusu diğer bölümlerinde de geçmektedir Kurân’ın...Hidâyet dilenmesi de!..
Öyle ise…
Burada düğüm noktası, gelip, “Mâlik-Melik’i yevmid diyn; iyyake na’budu ve iyyake nesta’iyn” cümlesine dayanmaktadır...
Fenâfillâh sırrı da burada gizlidir!
“İyyake na’büdü” cümleciği, “fenâfillâh”ın Kurân’daki ifadesidir!
Bu arada Rasûlullâh (aleyhisselâm)’ın şu açıklamasını da düşünelim:
“Her vakit namazı, kendisiyle bir önceki vakit arasındaki günahları siler”!..
Peki bu âyetlerde ne gibi bir mânâ ve sır mevcut ki, bu sırrın fark edilip, idrakı ve yaşama geçirilmesi, kişiyi hem bir önceki namazdan beri kendisinde oluşan günahlardan arındırıyor; hem de “mi’râc”ı yaşamanın yolunu açıyor?
Şimdi bu âyetin anlamını bir daha düşünün!..
Burası çok ama çok önemli bir sırdır! Niyaz edelim ki açıla!..
Allâh’a “tapınma” konusuna gelince...
“TAPINMA”, asırlardır, çeşitli toplumların şuursuz bir biçimde putlarına, tanrılarına yaptıkları saygı, yakarış gibi davranışları tarif için kullanılan bir kelimedir... Asla “kulluk” diye çevirdiğimiz “ibadet” kelimesinin mânâsını ifade etmez; ve “ibadet” kelimesini Türkçeleştiriyorum diye “tapınma” kelimesini kullanmak, oldukça önemli bir hatadır!.. Kullanan kişinin Türkçe bilgisinin yetersizliğine verilir!..