Güzeli seçme ve güzele yönelme, beyindeki bir özellikten meydana gelir. Genetik özellikten veya beyinde astrolojik olarak Venüs tesirlerinin kuvvetli olmasından meydana gelir. Venüs tesirlerinden meydana gelen veya genetikten gelen, bu güzeli seçme özelliği, İran’daki bir insanda başka türlü, Amerika’daki bir insanda ise başka türlü bir gelişme gösterir, Afrika’dakinde ise daha başka... Yani, güzeli seçme duygusu ve arzusu başkadır, güzeli bulma olayı başkadır... Veriye göre değişir. Temelde, baz olan özellikler, genetik ve astrolojik tabanda vardır. Bunun açığa çıkması, daha sonraki, dıştan alınan verilere bağlı olarak meydana gelir kişide...
SORU: Cennet ve Cehennem ile yaşamları, birer frekans mıdır?..
Veritabanındaki veriler, bilgiler dediğimiz şeyler, belli frekanslardır. Veritabanı ne kadar geniş kapsamlı ise, o kişinin cennette duyacağı güzellikler, hazlar, zevkler de o kadar fazladır. Cennetteki mertebe farkı dediğim şey de, buna dayanır.
Onun için diyor ki, Rasûlullâh:
“Beşikten mezara kadar ilim tahsil et!..”
Çünkü, “ilim tahsil etmek” denen şey, senin beyninde mevcut olup, ruhuna da yüklenmekte olan veritabanını olabildiğince üst kapasiteye çıkarmandır... Ne kadar beynini geliştirebilir, ne kadar veritabanını arttırabilir, ne kadar ilim sahibi olabilirsen, yaşamın o kadar farklı olur...
“Ahmaklarla sohbet etmekten kaçının” denir!..
Kimdir ahmak?..
Anlayamadığını anlamayan!..
Niye kaçınmak?.. Çünkü, sana katacağı bir şey yok! Sohbet edeceğin, beraber olacağın insan, ilimce senin ilerinde, senin önünde olsun! Senin gerinde olan bir kişiye ise yalnızca bir şey verme amacı ile yaklaş!
Âhirete inanmayan kişi, nasıl para ve mal biriktirme peşinde koşarsa; akıllı insan da, ilim biriktirmek için uğraşır. Çünkü, ölüm ötesinde artık yeni ilim elde etme şansının olmadığını bilir! Ruhta ölüm ötesinde kapasite arttırma imkânı yok!.. İşte onun içindir ki;
“Beşikten mezara kadar ilim tahsil et!”; “İlim Çin’de bile olsa git al!..”; “Kendi önünde olduğunu bildiğin, senden daha fazla bilgili kimselerle beraber ol!” diye tavsiye ediliyor.
Faydalı ve faydasız ilim arasındaki fark şudur:
Ölümden sonraki yaşamda sana yararlı olacak ilim, yararlı ve faydalı ilim; ölümden sonraki hayatta geçerli olmayan ilim ise faydasız olan ilimdir!
Burada önemli olan nokta şu; “Faydalı olmayan ilimle uğraşma!..” demekten murat, bilgiye ulaşmamak, bilgiyi almamak değil! “Ölüm ötesi yaşam için yararlı değilse, onunla sâbitlenip, bloke olma!” anlamında... Veritabanına girmesinde fayda var. Çünkü, hiçbir şey lüzumsuz ve gereksiz olarak sana, senin karşına gelmez!..
Yaratılmış olanın başına gelen her şey, ona takdir olunan hedef ve programın bir parçasıdır! Gereksiz hiçbir şey yoktur sistemde! Sen yaratan tarafından hangi amaçla yaratılmışsan, onun gereği olan programla donatılmışındır; ve o programın gereği olan şekilde yaşayacaksın! Bunu da asla değiştiremezsin!
Kendimden misal vereyim...
Bir zamanlar, kendimi düşündüm... Yani, o zaman için, 15-18 yaşlarında iken, kendimi kafası bir hayli çalışan bir insan olarak düşünüyordum!.. Allâh, kafası çalışan bir insan olarak beni, niye Avrupa’da, Amerika’da gelişmiş bir ülkede dünyaya getirmedi de, İstanbul’da dünyaya getirdi?.. Beni, Mekke ve Medine gibi bir yerde de dünyaya getirmedi?.. Bunun hikmetini çok merak ettim!..
Uzunca bir zaman dilimi ertesinde, bu sorunun cevabı bana şöyle açıldı... Mekke veya Medine’de dünyaya getirseydi beni; dinin sembol, misal anlatımında, hikâyesinde kalan bir kişi olarak kalırdım... Batı’da dünyaya getirseydi, bu kez, bir Karl Pribram, bir David Bohm olurdum belki!!! Bir bilim adamı olurdum ama, Rasûlullâh’ın (a.s.) getirdiği o muhteşem ilimden mahrum kalırdım!
Ama, beni “şark ile garb”ın birleştiği bir çizgide var etmiş, yani İstanbul’da!.. Doğu ile Batı’nın kesiştiği öyle bir yer ki; ben, orada, hem doğunun, Rasûlullâh’ın (a.s.) getirdiği o muhteşem ilmin suyuyla sulanmışım; hem de batının bütün bilimsel, teknolojik gelişmelerinin izleyicisi olarak; sonunda ortaya bir sentezle ortaya çıkmışım! Hani, biraz daha doğuda veya biraz daha batıda dünyaya gelsem, bu sentezi muhtemelen oluşturamayacaktım!
Demek ki, Allâh, her birimi hangi amaç ve gaye için yaratmış ise, onu, o yaratış amacına uygun bir ortam, çevre ve insanlar var ederek, yaradılış amacına ulaşmasını sağlıyor!
Yukarıdaki bu anlatım, “Öz’den dışa” doğru bir bakışın ifadesidir!..
Olaya, ters bir kurgu ile yani “dıştan Öz’e” doğru bakarsak;
Allâh, seni kimlerle bir arada bulunduruyor, ne ile meşgûl ediyorsa, onun sonucu bir amaç için yaratıldığının müjdesi veya felaket haberi var... Böyledüşününce, enteresan şeyler geliyor insanın aklına!..
İşte bütün bunları kavradıktan sonra, “keşke” sözcüğünün anlamını kafanızdan silin!
Sana ulaşan her şey, senin hakkında takdir olunan şeydir ki, ulaşmaması mümkün değildir.
“Keşke bu hatayı yapmasaydım da bu sonuç olmasaydı!” demek boşuna!.. Hayır! Sen, o hatayı yapacaksın ve o sonuç olacak! Çünkü, ondan alınacak çeşitli dersler var. Sende mevcut olan bazı duygular böylece törpülenecek!.. Yaradılış amacındaki noktaya ancak öylece ulaşabilirsin, başka türlü mümkün değil!..
Yapılan hata ve günahlarda dersler ve ibretler vardır... Tövbe edersin, günah silinir gider. Ama, olandan ibret alırsın, ders alırsın!.. Çünkü yaşam, sadece ve sadece kişinin yaradılış gayesindeki hedefe, yoğrularak-yontularak, terbiye olarak ulaşması içindir!
Diyelim ki, bir milyar basamaklı merdivende sen, 222.222’nci basamağı oluşturmak için takdir olundun! Bir milyar basamaklı merdivenin 222.222’nci basamağısın. O basamak olman için, konumuna göre nasıl yontulman gerekiyorsa; Allâh, sana öyle bir olaylar dizini takdir etmiştir ki; sen o olaylar dizini içindeki yontulman sonunda gelip 222.222’nci basamak olarak oraya oturabilirsin. 300.000’inci veya 222.221’inci basamak oraya uymaz!