Hazreti Musa öğretisi olan “DİN” anlayışının düşünsel derinliğini oluşturan ve Yahudi mistisizmi olan “Kabala” anlayışı ise, zâhirdeki şekilci ve kavimci anlayışın ötesinde; varlığın tekilliğini, insanların ruhunun tek bir ruhtan geldiği anlayışını inananlarına yaydı. Esas itibarıyla bu tekilliği idrak edip, bundan dolayı ötede bir tanrı kabul etmeyen bu anlayışın, bir yaşam ve dillendiriliş şekliydi Hazreti İSA (aleyhisselâm)’da dillendirilen! “Babam RAB’dır” tanımlaması, gerçekte fiziksel bir tanrı-oğul ilişkisini anlatmıyor; “Kabala” öğretisindeki Tek RUH’un bireysel ruhlar şeklinde algılanışını ve o “TEK RUH”tan meydana gelişini anlatıyordu. Göklere yönlendirmenin anlamı, bilinç boyutunun derinliklerinde; yaratıcı mertebe hakikatini, ruhunun şuurunun derinliklerinde hissedip yaşamak olayını sembolize ediyordu... Hazreti İsa (aleyhisselâm)’ın “Sen insanca düşünüyorsun, Yaratan Rab gibi değil” söyleminin anlamı, “beşerî şartlanma ve değer yargılarına dayalı düşünce şekli yerine, evrensel gerçekler doğrultusunda olayları değerlendir” idi. Yahudiliğin özündeki “seçkin kavim” anlayışı, esas itibarıyla, tüm Yahudilerden doğmuşları değil, “Kabala öğretisini kabullenip yaşayabilecek düzeyde yüksek anlayışa sahip olanlarını” ifade ediyordu (ki bu anlayışın gelişimi Masonluğun temelini oluşturmuştur)...
Buraya kadar anlattığımız inanç biçimlerinin çıkış noktaları ve bir kısım doğru tespitleri olmasına rağmen, en büyük eksikleri ve yetersizlikleri dünyevî yaşamda yapılması gerekenler ve ölüm ötesi yaşam süreci için verdikleri bilgi konusudur. İnsan yapısının nasıl bir mekanizma olduğunu, beynin işlevini, ölüm ötesi yaşam şartlarına göre insanın beynini nasıl değerlendirip geleceğe dönük neler ortaya koyması gerektiğini bunların hiçbirisi söyleyememektedir. Ölüm ötesi sonsuz yaşamın aşamalarını kimse verememektedir. Oysa insan için en önemli şey, ölüm ötesinde mutlu olması için neler yapması gerektiğidir.
Son NEBİ, Dünya’nın kıyametinin Güneş’in Dünya’yı kuşatıp yutması suretinde meydana geleceğini anlatırken; bunun ötesinde, Kur’ân-ı Kerîm’de yıldızların düşmesi şeklindeki tasvirlerle Galaktik kıyamet dahi açıklanmaktadır 1400 küsur yıl evvel! Biz bugün artık biliyoruz ki, Samanyolu Galaksisi içindeki milyarlarca yıldız Andromeda Galaksisi’yle çarpışma sonucu yörüngelerinden çıkacak ve Dünya’dan bakışa göre düşüyorlarmış görüntüsü vereceklerdir bir süreç sonunda.
Esasen, en önemli ve farkına varılması zorunlu gerçek, çeşitli ölüm=dönüşümlerle sonsuza kadar yaşayacak olan insanın, ancak Dünya’da iken neleri nasıl kazanabileceği hususudur ki; bu konudaki tek açıklamayı da adı “İSLÂM” olan Allâh indîndeki tek “DİN” ile sadece son NEBİ Muhammed Mustafa (aleyhisselâm) yapmıştır.
Totemizm ise tüm bu anlattıklarımız yanı sıra süregelmiştir Dünya’da...
Totemistler yalnızca Afrika veya Amerika yerlileri arasında değil, tüm dinlerin mensupları arasında yer almışlar ve yaşamlarını devam ettirmişlerdir yapıları gereği. İnsansı yaratılışları gereği olarak, totemistler, derin düşünce ve varlıklarının hakikatlerini sorgulama, araştırma, kendi hakikatlerini hissedip yaşama imkânına sahip değillerdir. Kendilerini ve tüm varlığı daima madde olarak düşünürler. Ötede bir yerde; yeryüzünde veya uzayda, aşağıda veya yukarıda bir tanrı düşünüp, ne yapıyorlarsa o tanrı için yaparlar... Yerler, içerler, çoğalırlar, tapınırlar, öldürürler; hep o kendi dışlarında bir yerlerde olan tanrıları uğruna! Ya da hiçbir şeye inanmazlar, totemleri kendi bedenleridir! Etiketlerinde yazılı din veya mensubiyet adını kaldırırsanız, hiç farkı yoktur bakış açılarının birbirlerinden; giysi, görünüş ve lokal şartlanmalar dışında. Onlar tanrıları adına iyi bir şey yapacak, itaatkâr olacak ve sonuçta da tanrılarının vereceği nimetler içinde, yiyip içip seks yaparak ebediyen yaşayacaklardır. Aksi hâlde tanrıları onları cehennemine hapsederek ebediyen azap çektirecektir.
Bu arada, her birinin “tanrı” tahayyülü, bir diğerinden değişik olduğu için de, birbirlerinin tanrısını sorgulayıp yargılayanlar, beğenmeyip inkâr edenler ve hatta bu yüzden savaş baltalarını çıkartanlar pek çoktur! Çünkü bunlar, Allâh Rasûlü Muhammed Mustafa (aleyhisselâm)’ın “LÂ İLÂHE = TANRI (dolayısıyla tanrılık kavramı) YOKTUR” mesajının anlamını ya duymamışlar ya da duyup üzerinde düşünmemişlerdir! Çoğunluğu ses kaydeder beyinlidir!.. Ezberler ve tekrar ederler! Söylediklerinin anlamını düşünebilme yetisine sahip değillerdir yaratılışları sonucu!
Totemistlerdir işte bunlar da!.. “Şirk ehli” diye de adlandırılmışlardır... Şirk kalkmadan da “Tevhid” gerçekleşmez!