“Peki ölerek yok olmak diye bir şey söz konusu olmadığına göre, Güneş’in çekim alanına düşen bir kişi ne olacak?..” diye, Cem anlayamadığı bir noktayı sordu.
“Güneş’in çekim gücü ve kütlesel ağırlığı Dünya’dan kat bekat fazla olduğu için, orada yaşamlarına devam etmek zorunda kalanların mevcut bedenleri bugünkü bedenlerinden çok çok daha büyük olacak Güneş’in alev ve ışınsı varlıkları içinde korkunç sıkıntılara düşeceklerdir!..
Güneş her ne kadar bugün Dünya’nızdakilerin hayat kaynağı ise de, bilemediğiniz ölçüde korkunç zararları da vardır sizin üzerinizde. Üzerinizde, tahmin edemeyeceğiniz kadar güçlü kısıtlayıcıdır.”
“Nasıl yani?”
“Şairleriniz, yazarlarınız, düşünürleriniz, ermişleriniz hep geceyi seçer... İlhamlarını gecede alırlar... Niçin?.. Çünkü ilham dedikleri şeyler, ancak Güneş radyasyonunun direkt etkisinin kalktığı anlarda beyninizde fark edilir hâle gelir...
Kısa dalgadan radyonuzun durumunu düşünün... Gündüz dinleyemediğiniz pek çok istasyonu gece alabilirsiniz... Sebep, Güneş radyasyonunun direkt etkisinin olmayışıdır.”
“Beyinle ruh ilişkisi nedir, lütfen bunu açıklar mısın?.. Beyin mi ruha yön veriyor, ruh mu beyine, yoksa daha değişik bir durum mu söz konusu?”
“‘Kişisel ruh’ diyerek işaret ettiğimiz madde ötesi bedeninizin gelişimi ve oluşumu tamamıyla beyne bağlıdır. Bu ışınsal bedenin tüm özellikleri ve kabiliyetleri, ancak beyinle düzenlenir!..
Mesela, sizin hafıza dediğiniz şey, beyinde bir merkez olarak kabullenilir. Oysa, tüm bilgiler holografik biçimde ruhunuzda kayıtlıdır. Nasıl görme dediğiniz olayda, göz beyne nispetle ne vazife görürse; beyindeki hafıza merkezi de ışınsal bedene nispetle o durumdadır…
Sizin tüm davranışlarınız, niyet dediğiniz iç düşünceleriniz istikametinde beyin tarafından artı ve eksi diye tanımlayabileceğimiz bir biçimde ışınsal bedeninizde yerini alır.
Gerçekte, unutma diye bir olay kesinlikle yoktur. Senin gibilerin unutma dedikleri şey, beyindeki, ruhtan dışa aktarma işlevini yapan bölümlerin, yetersiz faaliyeti sonucu ışınsal bedene intikâl etmiş şeylerin, yeterince beyne aksetmemesinden ibarettir.”
“Yüksek ruhî kuvvetlerden söz ediyoruz... İnsanda birtakım üstün ruhanî güçler yok mudur?.. Olağanüstü dediğimiz olayları meydana getirenler hep, bu ruhî güçlerini kullanan kişiler değiller mi?..”
“Burada da bir noktada yanılıyorsunuz!..
Gördüğünüz bütün olağandışı olaylar ve davranışlar, bunları ortaya koyan kişilerin beyinlerinde cereyan eden henüz ilminizin tespit edemediği değişik faaliyetlerin mahsûlüdür. Ancak bu değişik faaliyetler ve bakış farkları ruhlarına da yansıyarak yerini alır.
Ruha yansıyan bu güçler, fizik bedenin terkinden sonra mikrodalga yani holografik ışınsal bedenle sürdürülen yaşamda geçerlidir. Yani, senin anlayacağın şu dünya üzerinde görülen bütün olağandışı davranışlar, tamamıyla tespit edemediğiniz beyin faaliyetlerinin mahsûlüdür.
Bu arada dikkatten kaçmaması gereken bir nokta var ki, bu yaşamda üst beyin faaliyetleri dediğimiz bu hususları idrak etmemiş ve bu idrakın neticeleri ruhunda yer almamış kişilerin madde ötesi yaşamları, bir çeşit kör yaşamdır.”
“Cennete gitseler bile mi?..”
“İyi anla Cem, ne cehennem sizin tahayyülünüz gibidir ne de cennet!
Cennet dediğiniz âlemin tüm esintileri, bugün üzerinizde mevcuttur; ancak siz bilinçsizliğiniz ve kendinizi kaptırdığınız ilkel yaşamınız dolayısıyla, bu esintilerden tamamıyla mahrum bir hâlde, dünya cehenneminde sürdürüyorsunuz günlerinizi!..