“Yani şimdi Dünya üzerindeki tüm iyiliklere ‘Delfyalı’lar mı vesile oluyor?..”
“Onlar iyilik kaynaklarından sadece biri!.. Onlar gibi, şiddet, hırs, tamah, benlik egosu ve bedensel zevkler arzusu yayan ‘Şedyalı’lar da var ki onlar da Mars üzerinde yaşıyorlar!..”
“‘Şedyalı’lar mı?.. Bir de onlar mı var?..”
“Sana daha Güneş’te yaşayanlardan da söz etmemiştim değil mi...?
Evet, bir de Güneş isimli merkez yıldızınızda yaşayanlar var ki, onların içerisinden bir tanesini görsen, küçük dilini yutarsın!.. Korkundan ödün kopar!..
Bir tanesinin büyüklüğü yüz katlı apartman gibidir... Bütün bedenleri, kızıl alev dalgası gibidir!.. Oradaki hareket hızları, sizin bu Dünya’daki helikopter uçuşu gibidir... Şayet, bir tanesi Dünya’ya inmiş olsa, ateşinin eritmediği tek bir nesne kalmaz!.. Ve sizin hafsalanız böyle bir şeyi alamaz!..
Birisi dese ki, böyle canlılar yaşıyor Güneş’te, hemen ona ‘deli’ damgasını vuruverirsiniz... Çünkü siz, son derece ilkel algılama araçları olan beş duyu ile yaşıyor, maddeden başka bir şeyi var kabul edemiyorsunuz!..”
“Ama Elf, tüm yaşamımız bu algılama araçlarıyla geçmiş, şimdi hiç görüp duymadığımız, hatta hayal bile edemediğimiz şeyleri bir anda nasıl kabullenebiliriz ki?..”
“İlimle!.. Mantıkla!.. Kutsal varedici sizde öyle bir ilim kavrama kapasitesi oluşturmuş ki, onu değerlendirmek suretiyle, sayısız evrensel gerçeği değerlendirebilirsiniz!”
“Peki Elf, aklım bu Güneş’lilere kapıldı... Onlar böyle bizim gibi akıllı bir varlık mı, yoksa hayvanlar gibi mi?.. Yani, hani şu, dinazor türü gibi mi?..”
“Senin aklını belki de durduracak bir şey daha söyleyeyim istersen...
‘Zebyalı’lar denen bu varlıklar, tamamıyla akıllı ve şuurlu varlıklardır ve onlar da enerjilerini Güneş radyasyonundan alırlar ve gıdaları, Güneş enerjisidir...
Güneş’in bir süre sonra büyümeye başlayacağını, çevresindeki Merkür, Venüs, Dünya, Ay ve Mars’ı yutacağını, alevlerinin parçalanmış gezegeni yalayacağını bilirler... Ve özlemle o günleri beklemektedirler...
Onlar, sizin deyişinizle şeffaf yapılıdırlar... Mesela, bir madde kitleyi derin ve son derece büyük ateşten ağızlarıyla yutarlar ve eriterek önce sıvı, sonra buhar hâle getirirler ve yok ederler! Şimdi bekliyorlar ki, Dünya ve içindekiler ve Setrililer, Güneş’in içine düşe de, kendilerine av gele!”
“Hey Elf!.. Şaka yapıyorsun galiba..?”
“Hayır Cem, biz, şaka adıyla olsa bile asla aldatmayız... Hatta, gerçekleri, hafsalan alamayacağı için, inkâr etmeyesin diye, minyatürize bile ediyorum zaman zaman!..
Dünya’nız ve üzerindekiler, Güneş’in içine gittiği zaman, sanki piranha balıklarıyla dolu göle bir kuş düşmüş gibi saldırırlar ‘Zebyalı’lar!”
“Elf, bu anlattıkların çok korkunç şeyler!.. İnanılır gibi değil!.. Yani, onların arasına düşen biri için kurtuluş yok mu?..”
“Asla!..”
“Peki ama bizim Kutsal Kitapta, ‘Hiç kimse hariç olmamak üzere, herkes cehennemden geçecektir!’ diye yazıyor... Eğer, bu Güneş, Cehennem ise, herkes bu ‘Zebyalı’lara yem olacak demektir?.. Öyle değil mi?..”
“Olayı tam kavrayamamışsın sen Cem!..”
“Nasıl yani?..”
“O kitaplarınızın bahsettiği safha, Güneş’in Dünya’yı yutmasından çok önceki bir safhadır!..