Her boyutsal katmanı kuşatan, kapsayan ve kendinden meydana getiren salt soyut bilinç boyutundan, mikrokozmosa kadar var olan tüm “âlemler-katmanlar” birer bilinçli yaşam kesitleridir ki; bunların her biri, kendi kesit varlıkları ile, kendilerini kapsayan bir üst boyut varlıkları tarafından algılanırlar!..
“LEVHİ MAHFUZ”, kesreti yani çokluk kavramlarını meydana getiren Esmâ terkiplerinin “KAZA ve KADER” boyutudur!.. Bilgi ve bilinç boyutudur!.. Allâh ilmindeki “Hüküm ve Takdirin” fiiller âlemindeki görüntüsüdür...
Çokluk kavramı içinde olan tüm varlıklar bu boyutun tafsiliyle meydana gelmiştir...
Burada yazılmış olan hiçbir şey asla ve kesinlikle değişmez!..
“İLLİYN”e mensup melekler ile, bunların altındaki tüm meleklerin varoluş hükümleri ve varoluş hikmetleri; ve bize kadar olan ve daha alt boyutlardaki tüm canlıların varoluş kökenleri buraya dayanır...
Burada bizler, bilgi olarak tüm varoluş gerekçemiz ve programımızla mevcuduz... Tasarım olarak mevcuduz!..
Ve burada her şey, ezelden ebede kadar mevcut olan her şey, bilgi olarak mevcuttur!
“CEBRÂİL”e gelince...
Bilelim ki...
Allâh, yukarıda bir yerde oturup gökten emirler yağdıran bir tanrı değildir!
Yeryüzünde ve gökyüzünde ve tüm boyutsal katmanlarda meydana gelen her şey bir vesile ile meydana gelir...
Şayet biz, o vesileyi algılarsak, “şu yüzden, bunun eliyle” deriz; bilemezsek, kısaca ana ve asıl müsebbibe işaret eder, “Allâh yaptı, Allâh verdi” deriz...
Gerçeği itibarıyla, “tenzihiyet” yönünden;
“ALLÂH ÂLEMLERDEN GANÎDİR.”
Âyetinin işaret ettiği mânâ itibarıyla, “Allâh, yapmaktan etmekten münezzehtir”!.. Bu ifadeler hep “teşbih” yönlüdür!
Diğer yandan, hangi isimle anılırsa anılsın, bütün isimlerin müsemması ise, O’nun Esmâ terkibi olarak meydana geldiği için, bütün varlıklardan meydana gelen her fiil, bir “HİKMET” görüşüyle yine O’na bağlanır; çünkü O’ndan başka herhangi bir vücud sahibi yoktur!..
İşte bu sebepledir ki, Cebrâil (aleyhisselâm) ismiyle bildiğimiz “meleğin” Zâtı, Hakk’ın varlığı;mânâsı, Esmâ terkibi;yapısı ise “nûr” yani “enerji”dir!..
“NÛR” yapılı “bilinç birim” olması sebebiyle, iletişim kurduğu kişiye, eriştirmek istediği anlamı taşıyan ışınsal impuls göndererek, onda dilediği görüntüyü oluşturur!
Cebrâil’in “görüntüsü” olarak anlatılan, biri hariç hemen tüm “görüntü”ler, Onun “algılanmasını istediği görüntüler”dir... Çünkü orijini itibarıyla, bize göre, görüntü kavramından soyut-mücerred varlık sınıfındandır.
Bunun gibi, kişilerin ve tüm sistem varlıklarının rızıklarının ulaşmasında görevli olan Mikail isimli melek ile; “ölüm-dönüşüm” görevlisi olan Azrâil isimli melek; kişilerin amellerinden oluşan meleklerin düzeniyle ilgili görev yapan İsmail isimli melek dahi tamamıyla “nûr”dan oluşmuş “kudret + bilinç” varlıklar boyutundandır!.. Hepsi de görevlerini “LEVHİ MAHFUZU” okuyarak yerlerine getirirler...
İnsanların arasından seçilmiş elçilerin, nübüvvet ile görevlendirilmesi, ve insanlara yön verilmesi hususunda ALLÂH tarafından vazifelendirilmiş bulunan Cebrâil (aleyhisselâm) dediğimiz melek, Kur’ân-ı Kerîm’i “LEVHİ MAHFUZ”dan bir defada “OKU”muş, daha sonra da peyderpey Hz. Muhammed (aleyhisselâm)’a tebliğ etmeye başlamıştır.
Tebliğ neyle ve nasıl başlamıştır... Niçin?
Tebliğin “ALAK” Sûresi’nin ilk âyetleriyle başladığını ve bunun anlayabildiğimiz kadarıyla ne mânâya geldiğini izah etmiştik... “SIKMA” işleminin anlamının dahi yine kavrayabildiğimiz kadarıyla açıklamasını yapmaya çalışmıştık...
Burada akla şu sual gelebilir...
Niçin böyle bir muameleye gerek vardı?..
Niçin Cibrîl, Hz. Muhammed (aleyhisselâm)’ı “SIKTI”..?