“Allâh”tan, “Nefs”inden...
“Hayr Allâh’tan, şerr nefsindendir” âyetinde anlatıldığı üzere, ismin mânâsını oluşturması sebebiyle o fiil hayırdır, Allâh’a aittir; fakat terkibiyet hükmünden çıkması dolayısıyla nefse bağlıdır!.. O fiilin çıktığı fâile bağlıdır!.. O fiilin çıktığı fâile bağlı olması hasebiyle de, o fâilde terkibiyet hükmü dolayısı ile var olduğu için; yani o fâile, yani onun nefsine aittir! Allâh’a ait değildir!..
Nefis, tümüyle Rabbin zuhuru!
Daha evvel anlattık!.. Dedik ki:
“Nefis” dediğimiz, “nefs” kelimesiyle kastedilen şey, sende mevcut olan “Rubûbiyet” hükmü olan “Esmâ terkibin”dir!
Yani, terkibin mahiyetinin ve hakikatinin Hak olması; ve birimsel mânâda da bu Hakk’tan terkip oluşu dolayısıyla “nefs” adıyla kastedilmesidir dedik. “Nefs”ten murat Rab’dır. Nefsine tâbi olan Rabbine tâbi olmuş olur!.. Ki bu da onun tabii zikri olur. Demek ki bir fiil gördüğümüzde, bu fiil, terkibiyet hükmünden çıkıyorsa ki; genellikle böyledir, dolayısıyla o fiil nefsten gelmektedir!..
Eğer herhangi bir fiil terkibiyet “hükmünden” çıkmıyorsa, ki Nebi ve Rasûllerden meydana gelen bütün fiiller, terkibiyet hükmünden çıkmaz, çünkü velâyette “ölmeden önce ölme” dediğimiz hâl var; “ölmeden evvel ölmek” dediğimiz hâl ile birlikte fiil, artık kişiye bağlanmaz, Allâh’a bağlanır!..
“Ölmeden evvel ölmek” ne demek?..
Onun ilminde terkibiyet hükmünün kalkması demektir!.. Terkibiyet hükmünden doğan fiil kalkıp da, o fiil Allâh’a bağlanırsa velâyette; bir Nebi’deki fiil nefse mi bağlanır?.. Ama buna rağmen bir Nebi, herhangi bir fiili edep olarak nefsine bağlar. Çünkü gerçekte, terkip hükmü kalkmaz! Terkip hükmü ebedî olarak kalkmaz!
Terkibiyet kaydından kendini kurtarmandan murat; Esmâ mertebesinde isimlerin hakikatiyle yaşaman; Sıfat mertebesinde Allâh’ı müşahede etmen ve bunun neticesinde de “Allâh’ın kulu” olmandır.
Ama buna rağmen, fiilin çıktığı mahal, gene de terkip hükmündedir. Çünkü bir fiil varsa ortada, mutlaka o fiili meydana getiren bir terkip de söz konusudur! Bir terkip oluşmuştur, vardır, var olacaktır, olmamasına imkân yoktur!.. Dolayısıyla terkibiyet hükmü ebediyen yok olmaz!..
İşte, vahdeti yanlış anlayanların hataları, Allâh’tan geldim, Allâh’a dönüyorum gibi mânâları yanlış anlamalarından dolayıdır. Bu yanlış anlamadan dolayı, cennet ve cehennemi de inkâr ederler!.. Tamamıyla bir yanlış anlayıştır, başka bir şey değil!..
İlâhî, şer’i emirler dediğimiz emirleri fiiliyat sahasında tutuyorsa, bu yanlış anlamaya rağmen cennette olabilir, ama yanlış anlamasından dolayı kemâlâta sahip değildir. Fiil düzeyinde belli fiillere, emirlere riayet ediyorsa, bu yanlış anlamasıyla beraber ölüm ötesinde bu yanlış anladığı hususların doğrularını fark eder.
Kemâlât olarak ileri kemâlâta gidemez!.. Bu yanlış olarak değerlendirdiği hususların doğrusunu orada müşahede eder.
Ancak her hâlükârda, ilâhî emirler dediğimiz yasaklar ve emirlere uyması şartıyla!.. Çünkü bu emirlere ve yasaklara uymak şartıyla kişi lütfu ilâhî ile kendisini cehennemden kurtarır!..