Bilim Gözünde Âlemin Varlığı Hayaldedir!..
Ünlü batılı düşünür George Berkeley 1750’lerde düşüncesini şöyle dile getiriyordu:
“Kâinatın muazzam yapısını meydana getiren cisimlerin, onu değerlendirecek bir zihin olmadığı sürece bir cevher olmasına imkân yoktur. Bütün bunlar benim veya başka bir yaratılmışın zihnine hitap etmediği sürece mevcudiyetinden söz edilemez; ya da Ebedî Ruh’un zihninde mevcuttur denebilir.”
Berkeley’den sonra yapılan araştırmalar özellikle son yüzyıl içindekiler insanlara çok değişik fikirleri kabul ettirmek durumuna geldi. Son yüzyılın araştırma ve bulguları âlemin yapısı hakkında özetle şu neticeyi ortaya koyuyordu:
Madde moleküllerden, moleküller atomdan, atomlar da elektromanyetik dalgalardan meydana gelmiştir...
Öyle ise âlem, elektromanyetik dalgalardan ibaret bir tek kütledir. Kâinat kısacası tek bir enerji kütlesidir. Çok kaba bir tâbirle, dalgalar âleminde gerçek, mutlak somut madde varlıktan söz edilemez.
İnsan açısından bakılınca ise...
İnsanın görme sınırı; morötesi ışınların dalga boyunun başladığı 0,0004 cm. ile kırmızı ışınların dalga boyunun başladığı 0,0007 cm. arasında dalgalar... Bu dalgalar âleminden bilebildiklerimizi sıralayalım şimdi de:
1- Köpek kulağının değerlendirdiği dalgalar,
2- İnsan kulağının değerlendirdiği dalgalar,
3- Kedi kulağının değerlendirdiği dalgalar,
4- Ultrasonik dalgalar,
5- Radyo dalgaları (Uzun, Orta, Kısa, Çok kısa). Bunları radyo denilen adaptörün kulağımıza adapte etmesiyle algılayabiliriz.
6- Televizyon dalgaları (VHF, UHF, SHF, EHF), bu dalgaları da gözümüze televizyon denilen aracın adaptesiyle değerlendirebiliriz.
7- Radar dalgaları,
8- Şerare dalgaları,
9- Hareket dalgaları,
10- Kırmızı - Morötesi arası gözün görebildiği dalgalar,
11- Morötesi ışınlar,
12- Röntgen (X-Ray) ışınlar,
13- Kozmik ışınlar (10-12 m. dalga boyundan kısa dalgalar),
14- Henüz bilimin tespit edemediği MEÇHUL IŞINLAR.
Evet, insan beş duyusunun, tefekkür gücünün ve bunlarla meydana getirdiği araçların sayesinde yukarıda sayabildiğimiz kadar dalgaları yani ışınları bulabilmiştir. Ya bulamadıkları?..
İnsan denilen varlık, elindeki algılama araçları nispetinde, ancak, bu dalgaları ve bu dalgaların meydana getirdiği evreni, tespit edebilmiştir. Ancak araçların kapasitesi değişik olsaydı... Mesela göz sadece kırmızı ile morötesi arası ışınları değerlendirecek sûrette olmayıp da, röntgen dediğimiz X-Ray ışınlarını da değerlendirecek kapasitede olsaydı, bugünkü şekillerden ibaret bir Dünya’da ve böyle bir evren kavramında iddialı olmaya devam edebilecek miydi? Elbette ki kesinlikle hayır!..
Ve eğer ki tüm dalgalara açık bir algılama aracımız olsaydı, belki de beynimiz âleme tek bir kütle olarak bakacak ve bu bakışla değerlendirmelere gidecekti.
Evet, biz gene dönelim dalgalara... Radyasyonlara...
Dünya üzerinde bilebildiğimiz kadarıyla yukarıda saydığımız dalgalar; bilemediğimiz kadarıyla da bunun sayısız misli dalgalar her an çeşitli etkiler meydana getirmektedir.
Hiç olmazsa en azından, Güneş radyasyonunun Dünya ve canlılar üzerinde pek çok tesirini artık kesinlikle bilebilmekteyiz. Bundan kıyasla, sistem dışındaki tüm güneşlerin de sayısız tesirleri olduğu ortaya çıkar. Ayrıca bilimin henüz tespit edemediği, Güneş’in çok daha değişik tesirleri olduğu gibi, diğer yıldızların dahi pek çok değişik tesirleri söz konusu olmaktadır. Madde kendi kanunları içersinde yaşamını yürütürken, maddeler üzerindeki tesirleriyle kozmik ışınımda da kendi oluş prensipleri ve kanunları içersinde tesirlerini ortaya koymaktadırlar. Kâinatı meydana getiren yüce kudret ise, bize nispetle her an, kendine nispetle tek bir an içinde tüm varlıkta hükmünü icra etmektedir.
Gaz kütlesinden, enerjinin türlü dönüşümleriyle meydana gelen madde dünyamıza kadar olan bütün safhalar nasıl dalga hareketleriyse, Dünya üzerinde meydana gelen tüm aksiyon ve olaylar dahi aynı biçimde dalga hareketleri sonucudur.
Bu takdirde, dalgaları değerlendirme merkezi olan beynin, sadece algılama araçlarıyla (beş duyu) kayıtlı bir değerlendirme merkezi olmayıp; belki de, kullanılabilmesine bağlı olmak kaydıyla, pek çok dalgaları değerlendirebilecek kapasitede, insanlığın bugünkü idrakının fevkinde bir yapı olduğu ortaya çıkar.