Bu İzahlardan Sonra Gerçekleri İdrak Edebiliyor muyuz?
Evet, din hükümlerinin havadan getirilmiş mesnetsiz, keyfî hükümler olmayıp, tamamıyla Allâh tarafından yoktan var edilen varlığın, gerekleri, oluşumu, kanunları dolayısıyla getirilmiş, tatbiki zorunlu şeyler olduğunu elimizden geldiğince açıklamaya çalıştık.
Bu anlattıklarımızla, bu iş bu kadardır demek istemiyoruz. Ancak bu hükümlerin altında, bu gerçekler de yatmaktadır, diyoruz. Zira, her bir hükmün altında o kadar daha değişik gerekçeler yatmaktadır ki, bunların her birisi başlı başına bir kitap yapmamızı zorunlu kılar. O da bize bildirileniyle!..
İşin bu bilimsel yönünü niye açıklamak durumundayız?..
Çünkü din, bugüne kadar anlatıldığı şekliyle, sanki boş gezen çöl insanını temizliğe, iyiliğe çekip onlara bir çekidüzen vermek için gelmiş havasında yeni nesile aktarılmaya çalışılıp, gerçekler örtülmektedir de ondan!..
Ayrıca şunu belirtmek için işin bu yönünü açıkladık...
İslâm’ın her hükmü, tamamıyla fizik, kimya, elektromanyetik ve kozmik birtakım gerçeklere dayanmaktadır!.. Kim bunları anlayıp kavrayıp gereğini tatbik ederse, yararını gene ölüm ötesi yaşamda kendisi görecektir. Kim de bunlarla ilgilenmek gereğini duymaz bu konuda beynini çalıştırmaz ise, bir daha telâfi edemeyeceği bir biçimde zararını kendisi çekecektir.
Esasen biz bu kitabı, her şeyin içyüzünü araştıran, taklitçilikten uzak, hikmete yönelik bir yapıdaki yeni nesil ve batı için yazdık!..
Henüz bu kitapta açmadığımız daha nice konu vardır ki, bunlar dahi İslâm’daki, tasavvuftaki sayısız işaretlerin dayandığı bilimsel gerçeklerdir. Dileriz ki bunlara da yönelinir ve bütün bunların içyüzleri araştırılır, anlaşılır ve gereklerini uygulayarak kişi kendisini daha iyi bir duruma getirir.
Eskilerden kendisine naklolmuş mecazî, misalî bilgileri olduğu gibi şartlanma yollu kabul etmiş kişilere, belki de bu anlatmaya çalıştığımız şeyler çok zor, çok ağır; anlayamadıkları için inanılması çok güç şeyler gibi gelecektir!.. Varsın, anlayamadıklarına inanmasınlar!.. Eğer temel mânâda yapılması gerekenleri yapıyorlarsa, kendilerine bu kadarını yeter görüyorlarsa, bu da yeter. Elbette ki yaptıkları zâyi olmayacak ve karşılığını alacaklardır.
Cenâb-ı Hak Teâlâ ve tekaddes hazretlerinin bize ihsan etmiş olduğu bu ilmin temelinde Kur’ân-ı Kerîm ve tartışılmayan altı hadis külliyatında mevcut olan hadîs-î şerîfler yatmaktadır. Esasen dindeki bütün hükümler dahi aynı kaynaklara dayanmaktadır.
Şayet, bizim müşahedemizi geçersiz kılacak bir âyet ya da Rasûlullâh buyruğu ile karşılaşırsak, elbette ki biz o konudaki müşahedemizi terk eder ve henüz mahiyetini anlayamasak bile o hükmü kabul ederiz.
Çünkü her bir işaretin altında sayısız hikmetler yatmaktadır.
Şayet bütün iyi niyet ve araştırmalarımıza rağmen yanılmış olduğumuz hususlar mevcut ise, inşâAllâh onların da gerçeğini bize ve size şu dünya yaşamı sırasında bildirsin Cenâb-ı Hak.