“Burçlar” Hakkında Tasavvuf Ehlinin Görüşleri
Önce tasavvufun en önde gelen sîmalarından Muhyiddini Arabî’nin âlemin ve burçların oluşu hakkındaki görüşlerini dinleyelim özetle “Fütûhat-ı Mekkiye” isimli eserinden; MUHYİDDİNİ ARABÎ diyor ki:
“Hak Teâlâ, kendinde bir şey yok iken, mevcudiyet sıfatıyla sıfatlanmıştır. Diyebilirim ki, Hak Teâlâ, mevcudiyetin ta kendisidir.
Rasûlullâh sallâllâhu aleyhi vesellem Efendimiz:
“Allâh vardı ve onunla beraber hiçbir şey yoktu.”
Buyurmuşlardı.
Hak Teâlâ kendi nefsi ve hüviyeti yönünden bilinmez; bu bilinmezlik ve görünmezlik keyfiyetine de İLİM denmiştir.
Hak Teâlâ’nın evvelki şekli, buluta benzer bir duman şeklinde olmasıdır. Burada âlem Bâtın hükmüyle mevcuttu. Bâtınî hükümden ise âlemin zuhuru imkânsızdır.
İşte bu ilk duman da Rahmân’ın Zâhir adı olmuştur. Bu durumda kendi nefsini görerek ilmî ve özel bir tecelli ile ruhî şekillerden birini seçmiştir. Bundan sonra Zâtıyla nefsine bakınca nefsini sayısız sıfatlarla muttasıf olarak buldu. İşte bu buluşu meydana getiren ilk bakış İLİM’di.
İlimde mevcut olan bu sıfatlara da makûlât dendi. Aynı zamanda “Akl-ı evvel” adını bu bakışı yapması hasebi ile aldı. Bu akıl, âlemlerin duman ve bulut içinde gizli olan sıfatlar olduğunu, bunun da kendi nefsi olduğunu seyreyledi. Ve bu sanki gölge olan aklın zâtından uzanan varlık o tecellinin nûrundan oluştu.
Buna da “Levhi Mahfuz” veya “Zâtî Tabiat” denildi. Bununla beraber bu boyutta bunun tümüne Hayat, İlim, İrade, Kelâm denildi.
Rükünler boyutunda ateş-hava-su-toprak; cisimler âleminde sıcaklık, rutubet, soğukluk, kuruluk; canlılar düzeyinde de kan, safra, sevda, balgam denilir.
Bundan sonra “Akl-ı evvel” çehresini o dumana çevirerek, kendisinden neler kaldığını görmek istedi. Fakat bu sıfatların varlığının dışında hiçbir şey göremedi. İşte bütün âlemin sûret ve şekilleri bu zulmet ve gizlilik içinde bulunmaktadır. Hak Teâlâ’nın ARŞI da bu zulmet içindedir. Arşın etrafında da kürsü, felekler, cennetler, semâlar, rükünler ve doğurucular vardır. Bu varlığın babası Akıldır, anası Nefs.
Şunu da bil ki, Hak Teâlâ daha evvelce anlattığımız kürsü içinde şeffaf dairevî bir cisim yaratmıştır. Bunu da 12 eşit parçaya ayırmış ve bu parçalara BURÇLAR adını vermiştir.
Bu burçlar toprak, su, hava, ateş gibi unsurlardan olup, tıpkı Dünya ehlinin unsurlarına benzer.
Hak Teâlâ her bir burçta cennet ehlinden bir melâikeyi orada iskân ettirir. İşte bu burçlardan cennetlerde tekevvün edecek şeyler tekevvün eder. Değişiklikler ve karışıklıkların tümü bu burçların değişmesiyle ve kurulan düzenin bozulmasıyla olur.
Gerçek olarak âlemimizin öncülüğünü bu 12 burçta bulunan 12 melâike yapmaktadır. Böylelikle bu 12 burç, âlemlerimizin gerçek olarak imamlığını yapmaktadır. Arşın esası 4 kâide üzerine oturtulduğundan, bu burçlar 12 olmasına rağmen, 4 mertebe üzerine bulunurlar.
Konaklar üçtür: Dünya, Berzah, Âhiret. Bu konaklardan her bir konağın dört menzili vardır. Bu konaklarda bunların hükmü geçer. Üç konağı dört menzile çarparsak 12 eder bu da 12 burca delalet eder.
Şu anda bize cennet gibi gelen Dünya’mız âhiret günü itibarıyla ateşe döneceği için Berzah da bu dört menzilin hükmü altındadır. Cennet de bu dördün etkisindedir.
Bunlardan Koç, Aslan, Yay aynı mizaç ve mertebededir.
Boğa, Başak ve Oğlak başka mertebede ve aynı mizaçtadır.
İkizler, Terazi ve Kova başka mertebe ve aynı mizaçtadır.
Nihayet Yengeç, Akrep ve Balık başka mertebede ve aynı mizaçtadır. Bunlar dört hâkim vali olarak bir menzilde bulunurlar.
Dünya’nınki ise Yengeç burcudur.
Berzah âlemi ise Başak burcunun hüküm ve etkisi altındadır. Ayrıca bir de Dünya’nın ateşe dönmesi durumunda sahibi Yengeç Burcu olmaktan çıkar ve Terazi burcunun hükmüne girer. Cehennem ateşine düşenlerin azabı sona erdiğinde ise İkizler burcu Dünya’yı teslim almış olur.
Cenâb-ı Hak Teâlâ on iki burcun mümessili olan her bir melâikeye otuz ilim hazinesi vermiştir. Bu burçlardaki melâikeler kâinatta lüzumlu olan şeyleri bu ilim dolabı olan burçlardan olarak indirirler ve bir sene ile yüz sene arasında Dünya’da bırakırlar.
Cennet ve Cehennem ehline nezaret hakkı da bu 12 burca verilmiştir. Cennetteki hükümler hep bu 12 burçtan çıkar.
Cennetlerdeki meydana getirişlerden tutun da; yemek ve içmek, nikâh ve hareket, değişiklik ve şehvet gibi şeyler hepsi o hazinelerden inen 12 burcun temsilcileri eliyle ve Allâh’ın izniyle olur. Adn cenneti hariç, diğer cennetleri bu 12 burcun mümessilleri bina etmişlerdir.
İnsanın âhiret neşeti berzah neşeti gibidir. İnsanın bâtını kendisine göre bir hayaldir.
Mükevkep felek; cennetin tabanı, atlas felek de cennetin semâsıdır. Hava âlemin hayatıdır. Bu nemli sıcak bir havadır. Hava içindeki nispetler ve dereceler yükseldi mi buna ateş adı verilmiş olur. Hararet ve rutubet derecesi düştüğünde ise su adını almış olur. Havadan gayrı süratle değişecek bir şey yoktur.
En azametli burçlar da hava tabiatlı İkizler, Terazi ve Kova burçlarıdır.
Dünya ve Dünya semâsı içindeki Ay’dan sonra ikinci semâda Merkür, üçüncü semâda Venüs, dördüncü semâda Güneş, beşinci semâda Mars, altıncı semâda Jüpiter, yedinci semâda da Satürn vardır.
Bu gezegenlerin her biri meydana geldikten sonraki zaman içinde, burçlardaki hazineler bu gezegenlere melâikeler tarafından indirildiler ve bütün bu uydulardaki rükünlere tesir etmeye başladılar.
Zaman, tümüyle izafî bir şey olup gerçek varlığı yoktur. Güneş’in görünmesiyle gündüz ve kaybolmasıyla gece olur ki bu izafî hükümlerden aylar, mevsimler, seneler doğar.
Allâh her semâyı imar edecek ruh âlemleri ve melâikeler yaratmıştır.
İnsanlardan evvel, Allâh yeryüzünde ateşten yaratılmış olan cinleri var kılmıştı.
Dünyadan ayrıldıktan sonra, artık uyku diye bir şey yoktur. Çünkü kıyamet günüdür.
Mükevkep felek ateşe döndüğünde, bu feleğin içi Mukaar yani sonsuz ateş derinliği olduğundan cehennem adını almıştır.
Sırat ise, arzımızın üstünden mükevkep felek doğrultusunda ve belirli bir yükseklikte cennet surları dışındaki geniş ve çimenli alana doğru kurulur.
Dünya’da insan bir hayaldir.
Bugün evi denen bu yerler kıyamet günü Cehennem evi hâline gelecektir.”
Evet, Hz. Muhammed (aleyhisselâm)’ın getirdiği İslâm Dini’ni en iyi anlayanlardan biri olan Muhyiddini Arabî’den bu konuda size naklettiğimiz cümleler şimdilik bu kadar...
Zamanın Gavs-ı Â’zâmı ve Kutb-ul Aktabı olarak bilinen büyük âlim, mütefekkir ve mutasavvıf İbrahim Hakkı Erzurumî de burçlar ve tesirlerihakkında bakın neler demiş... İBRAHİM HAKKI ERZURUMÎ diyor ki:
“Zuhal (Satürn) yıldızın tabiatı gayet soğuk ve kurudur. Erkek olup, gündüze nispet edilmiştir. Nahs-ı ekber, denilmiştir. Buna bakmak gam ve keder getirir.
Buna karşılık Zühre (Venüs) gezegenine bakmak da surûr ve safâ getirir demişlerdir.
Zuhal yıldızına ahmaklık, cehalet, korkaklık, cimrilik, kin, yalan, levm, tembellik ve geç anlama gibi huylar izafe edilmiştir. Bu yıldız rahimlere vâki olan nutfelere tali olsa, bu yıldızın tabiatı ve vasıfları Allâhû Teâlâ’nın izni ile sirâyet edip, o cibiliyetle doğumdan sonra bu vasıfların meydana çıktığı tecrübe olunmuştur.
Zuhal Çarşamba gecesine ve Cumartesi gününe hâkim bulunmuştur.”
Bu gibi bilgileri her gezegen için anlatan İbrahim Hakkı Erzurumî,bu arada çeşitli hadislerde geçen “beş yüz yıllık yol” tâbiri için de şu izahı yapmaktadır:
“Heyeti İslâm’da göklerin ve yerlerin büyüklük ve uzaklıklarını beşer yüz yıllık yol ile tarif etmekten maksat büyüklüklerinde mübalağadan kinayedir, yoksa bu esas ölçüleri değildir.”
Dünya üzerindeki oluşumların sebeplerinin yıldızlar olduğunu, ancak bu sebepleri meydana getirenin de Allâhû Teâlâ olduğunu böylece tespit eden Erzurumî, Ay’ın tesirleri hakkında da özetle şunları söylemekte:
“Denizlerdeki med-cezir olaylarında Ay, baş müsebbibdir.
Ay’ın ilk on beş gününde sıcaklık ve rutubet çok olduğundan damarlar kan ile dolup insan ve hayvan bedenleri kuvvet bulur.
Dolunaydan sonra soğuk ve kuruluğun ağır basmasıyla ihtilatı erba bedenin derinliklerinde bulunmakla damarlarda kan azalıp, büyüme ve gelişme az olur. İnsan ve hayvan bedenleri zayıflar.
Arabî ayların ilk yarısında hastalanan kolay kurtulurken, ikinci yarıda hastalananlar güç sıhhat bulurlar.
Ay’ın ilk yarısında canlıların beyin dokuları ziyade olup, ikinci yarısında azalma olur.
Mehtapda insan Ay’a karşı uyusa veya çok otursa, bedenine gevşeklik ve tembellik gelip, baş ağrısı ve nezle olabilir.