Hak Yanmaz, İnsan Yanar mı?
Gerçek ki, bu varlığın ve insanın orijini ve hakikati, Hak’tır!.. Hak ise herhangi bir zarar görme kavramından berîdir!.. Bu takdirde, insan için de “cehennem” diye azap verici bir ortam olmaması icap eder..?
Burada, insan denilen varlığın aslı “Hak” olduğuna göre; “Hak” da cehenneme gitmeyeceğine göre; demek ki cehennem diye bir şey yoktur; cehennem, sadece avamı korkutmak için ortaya konmuş bir düzendir, sistemdir; diye düşünülebilir.
Burada varlığın Tek’liğini esas alan kişi, “cehennemin olmadığını” öne sürebilir.
Bu takdirde, “cennet” ve “Dünya”nın da olmadığını öne sürmek gerekir; çünkü bunların tümü aynı kökendendir. Ya hepsi vardır, ya da hiçbiri yoktur!..
Bu husustaki yanılgı, şuradan oluşur...
Varlıkta oluşan her yapı, özü itibarıyla isimler bileşiminden meydana gelir, demiştik... Terkip şeklinde oluşmuş sûretler, kendi sûretlerinin ve yapılarının gereğini yaşar!..
Yapısına ters düşen durumlarla karşılaşılması hâlinde de, yapısı “zarar” dediğimiz bir biçimde etki alır.
Dolayısıyla, insanın bir sûreti, bir bâtını ve bir zâtı olduğu gibi, cehennemin de bir sûreti, bir bâtını ve bir de zâtı vardır.
Cehennem’in de hakikati, orijini, zâtı Hak’tır. İnsanın da hakikati, orijini Hak’tır!..
Ama insanın sûreti ve bâtını Esmâ terkibidir!..
Cehennemin ve oranın kendine özgü canlılarının da sûreti ve mânâsı isimler bileşimidir!..
Ve daima bu iki bileşimden güçlü olan, güçsüz üzerinde belli etkiler oluşturur; bu oluşmanın sonucunda da cehennem ortamında kalan insan, aslının Hak olmasına rağmen zarar görür!..
Bunun Dünya’dan çok basit bir misalini şöyle verebiliriz...
“Ateş” denilen şeyi inceleyelim...
Bu ateşin aslı ve orijini, zâtı Hak’tır!..
Nitekim Hakk’ın belli isimler bileşimi, ateş dediğimiz yapıyı meydana getirir.
Kağıdın veya elinin yapısı da orijini, hakikati, zâtı itibarıyla Hak’tır!.. Fakat gene de, ateşin bileşimini oluşturan isimlerin meydana getirdiği güç, yani ateşin gücü, senin elini veya kağıdı yakar!..
Varlık Hak ise, yanmaması gerekir, dersin ama iş o kadar basit değil... Ortada resmen bir yanma söz konusu!.. Birinin terkibi, diğerinin terkibinden zarar görüyor!..
Burada dikkatten kaçmaması gereken bir gerçek var ki o da şudur...
Elini veya kağıdı meydana getiren atomlar, orada, o şekilde bileşim hâlindeyken, başka şekildeki bir bileşim hâline dönerler... Ve atomlar, elinin ya da kağıdın yanmasına rağmen, hiçbir zaman zarar görmez!..
Demek ki maddenin bileşik yapısında, o yapıya nispetle belli bir zarar meydana geliyor; ama bir alt boyuta zarar ulaşmıyor!.. Ateş, başka şeyleri yakar, ama kendini yakmaz!.. Yani, atomik yapısı aynen devam edegider.
İşte bu örnekte olduğu gibi; birim, aslının, hakikatinin, zâtının Hak olmasına rağmen, terkipsel yapısı yüzünden, cehenneme gittiği zaman, yanar!.. Yanma olayı meydana gelir.
Nitekim, Dünya’da da aynı olay söz konusu!.. Dünya’da da insan, ateşe düştüğü zaman yanıyor!.. Veya kendine zarar verici başka bir etki ile karşılaştığı zaman, o zarara katlanmak zorunda kalıyor!..
Âhiret denen mikrodalga-ışınsal boyut da buradan çok farklı bir boyut değildir ki!..
Evet!.. Birisi, bizim algılarımıza GÖRE kaba madde, atomüstü boyut; diğeri de atomaltı ışınsal boyut!..
Neticede, her iki boyutun da bileşimleri gereği kendine özgü sistemleri; ve bu boyut varlıklarının bir diğerini etkilemeleri söz konusu...
Şimdi, gelelim yanılgıya düşülen çok önemli bir başka meseleye...
“Mâdemki benim varlığım Hakk’ın varlığıdır; Hakk’ın da hiçbir şeye ihtiyacı yoktur!.. Öyle ise ben, kendi varlığımın Hakk’ın varlığı olduğunu anlayıp, idrak ettikten sonra, artık ibadete, namaza, oruca, hacca, zikre, geceleri kalkıp namaz kılmaya ihtiyacım yoktur” diyenlere...
Nitekim, Risâle-i Gavsiye’de, Abdulkâdir Geylânî Hazretleri de:
“Kim ki, Hakk’a vâsıl olduktan sonra, beşeriyetiyle ibadeti irade ederse O, Hakk’tan uzak düşmüştür; Hakk’a şirk koşmuştur...” diyor.
Öyle ise, “ben bu hakikati anlayıp, idrak ettikten sonra, artık benim herhangi bir ibadet yapmak gibi bir olayım olamaz!..”
İşte, çok çok önemli bir yanılgı noktası da burada mevcuttur!..