İnsanların yaşamlarına uyulası zorunlu kanunlar koyup, zorla onları kendilerine tâbi kılmak gibi bir dert ve amaçları da yoktur Rasûl ve Nebilerin!
Rasûl ve Nebilerin, ne kendilerine tâbi olanlar dolayısıyla kazançları vardır ne de tâbi olmayanlar yüzünden kayıpları!
Bugünkü devlet anlayışının olmadığı çağlarda, kabileler ve yerel topluluklar hâlinde yaşayan insanlara ölümle birlikte yeni bir boyutta yaşamın devam ettiğini fark ettirmek, ölüm ötesi boyut yaşamına hazırlanmalarını sağlamak ve gerçekte var olmayan tanrılara tapınarak kendi varlıklarındaki kuvvelerden mahrum kalmamalarını sağlamak ana amaçları olmuştur!
İsmi “İSLÂM” olan “DİN” anlayışını, hükümranlık amacıyla kullanan Emevî veya Osmanlı hanedanının “İslâm” devleti olduğu savı yanlıştır! Ne onlar, ne de bugünkü başka saltanatlar “İslâm Devleti” değillerdir! Belki “Müslümanların saltanatı” denebilir bunlara! “DİN” gerçeğini, kendilerine göre kabullenmiş ve yorumlamış kişilerin saltanatlarıdır! Oysa, “DİN” saltanat ve hükmetme aracı olarak kullanılamaz!
Hazreti Muhammed (aleyhisselâm), “İslâm” ismiyle bilinen “DİN” anlayışını insanlığa açıklamış Allâh Rasûlü ve son Nebisi’dir! Devlet Reisi veya SULTAN veya Diktatör değildir! Tanrı olmaktan ve tanrılık kavramından münezzeh ismi “ALLÂH” olanı açıklama misyonuyla gelmiş “ALLÂH RASÛLÜ”, “Sünnetullâh”ı okumak suretiyle de insanlığa neler yapıp, nasıl yaşaması gerektiği konusunda “TEKLİF”lerde bulunan “SON NEBİ”dir! Çevresindeki kişilerin bir Rasûl’e çeşitli konularda sorular sorup cevap almaları, o Rasûl’ü, “devlet başkanı” veya “sultan” koltuğuna oturtmaz. Böyle kabul etmek Rasûl’ün veya Nebi’nin mertebesini tenzîl sonucunu getirir!
“İslâm”, ismidir “DİN”in!
“DİN”, devlet için değildir; yönetim biçimi değildir!
Devlet idaresinin “DİN” ile alâkası yoktur!
Devletin dini olmaz!
“DİN”in devleti olmaz!
Devlet, gerçekte insanların sağlık, huzur ve mutluluğu için oluşturulmuş kurumdur! O ülkenin tüm insanlarına eşit mesafede ve ölçüde hizmet vermekle mükelleftir! Birbirlerine baskı ve zorlamada bulunmadığı sürece her kişinin “DİN” anlayışına ve uygulamasına saygılı olmak mecburiyetindedir! Devlet, mazlumun, yani zulüm görenin yanında olmak, onu korumak mecburiyetindedir! Aksi hâlde mazlumun âhı devletin varlığına zarar getirir!
“DİN”, insanlara “TEKLİF” esasına dayalı olarak bildirilmiştir! Bu cümlenin anlamı ve getirisi olan sonuçlar çok iyi değerlendirilmelidir!
Devlet, kanunlarla yönetir insanları; emretme ve hükmetme esasına dayalı olarak! Kuralına uymazsanız, devletin kaba gücüyle cezalandırır sizi!
“DİN” ise bir sistem olarak, size, neler yaparsanız, yaşadığınız an içinde veya geleceğe dönük ne yararlarınız olacağını bildirir! Yapmanız veya yapmamanız gereken hususları “TEKLİF” eder! Buna uyup uymamak kişinin bileceği iştir; bu konuda kimsenin kimseye bildiklerini zorla uygulatma hakkı yoktur!
“DİN” insanlara “TEKLİF” eder!
Devlet ise insanlara “EMREDER ve HÜKMEDER”!
“DİN” devlet konumuna geçerse; “Lâ ikrahe fiyd Diyn”; “DİN’de (Allâh yaratısı sistem ve düzeni {Sünnetullâh} kabul konusunda) zorlama yoktur!” (2.Bakara: 256) âyeti anlamını yitirir! Çünkü devlet konumuna geçen “DİN”, bu durumda “TEKLİF” edici konumdan çıkıp “ZORLAYICI” konumuna geçer!