Kısacası, tümüyle size özel dünyanızda yaşamaktasınız, doğduğunuzdan bu yana ve ölümsüz olarak sonsuz gelecekte!
Beyninize, görüyorum dediğiniz kişi veya nesnelerden yansıyanlar ise, asla bizâtihi o kişi veya nesne olmayıp; yalnızca o anki enstantanesidir; tıpkı ardı ardına çekilen fotoğraf kareleri gibi! Bu enstantaneleri beyniniz önceki veri kayıtlarına göre değerlendirmektedir!
Yani, siz gerçekte, beyninizin içinde yaşamaktasınız ve hayatınız o enstantanelerin oluşturduğu albümler arasında dolaşarak geçmekte! Beden vefat edince de beş duyu aracılığıyla dışarıdan gelen enstantaneler tümüyle kesileceği için; bütün yaşamınız beyninizin oluşturduğu o kozanızın-dünyanızın içindeki albümler arasında geçecektir, tıpkı rüya olayında olduğu gibi! Daha sonra da içinde bulunduğunuz boyutun canlılarından alacağı sinyallere göre, gene dünyasında, veritabanına göre değerlendirmelerle yaşamını sürdürecektir!
Beyin genelde kendisine en güçlü yansıyan enstantaneleri ana veri gibi kabul ederek, onları bir türlü “cache”e -ara belleğe- alır, yöneldiğinde hemen hatırlamak için. Bilgisayarınız internette bir yazıyı veya bir sayfayı nasıl “cache”ine alır ve o “cache”i temizlemediğiniz takdirde, eskiden alınmış ara bellekteki bilgiyi önünüze getirirse...
İşte benzeri şekilde beyin de, mesela bir kişiyi düşündüğünüzde, ona dair en güçlü yerleşik enstantaneleri düşünce alanına getirir. Böylece o kişiyle karşı karşıya olduğunuzda, hiç farkında olmadan o kişi hakkında, üç veya beş veya 20 yıl önceki kayda girmiş enstantanelerdeki hüküm veya yorumunuza dair bakışla değerlendirme yaparsınız. Bu da kilitlenmenin bir başka türüdür.
Bu konuda Allâh Rasûlü bir uyarı da yapmıştır...
“Bir kişiyi bir sene hiç görmemişseniz, bir yıl sonra gördüğünüz kişi, sizin bir yıl önceki gördüğünüz kişi değildir.”
Bu sebepledir ki, kişiler hakkında geçmişe dönük kilitlenmelerden kurtulup, “cache”i yani hızlı bilgi getirme belleğini sık sık temizleyip; yaşanılan andaki enstantanelere göre yeni objektif değerlendirmeler yapmak gerekir.
Burada şunu da hatırlatalım... Göze göre et olarak görülen bildiğimiz beyin, orijini itibarıyla, nöron altı yapısıyla sanki bir frekans yumağı şeklinde bir yapıdır ki, henüz günümüz bilimi, olayı bu boyutta değerlendirme yetisinden mahrumdur. İşte bu hâli itibarıyla da “RUH” adıyla anılır. Aslı “Nûr” diye tanımlanır. “NÛR”, ilimdir! Data’dır! Çünkü aynı zamanda bir anlam paketidir bu yapı, ve ölümsüzdür. Ebedî yaşar! Bu yüzdendir ki, “ölüm tadılır” denilmiştir; ölüp yok olunmaz!
Karşınızdaki kişi de aynı şekilde kendi kozasında (cocoon) veya başka bir deyişimizle çok boyutlu holografik dünyasında yaşamaktadır. Onun dünyasından, bedenselliğine yansıyan anlık enstantaneler size yansıdığında ise, bu beyin dediğimiz dönüştürücünüzde, eskilerin “hayal” adını verdiği çok boyutlu hologram olarak dünyanızda yerini almaktadır, değer yargılarınıza GÖRE!
Her insan dünyaya yalnız gelir, yalnız yaşar ve yalnız gider sözünün dayandığı realite de budur!
Hz. Muhammed (aleyhisselâm)’ın “dünyanızdan...” belirlemesinde bahsettiği şey de budur ki; anlamı, “Sizin değer yargılarınıza göre oluşmuş dünyalarınız içindekilerden...” demektir müşahedemize göre.
Kimimizin evi -çok boyutlu holografik dünyası- kozası, saraydır; kimimizin ki çöplük ev! Hani şu gazetelerde gördüğünüz çöplük evler türü... Adam çıkar, kendi değer yargısına göre en değerli bulduğu çöpleri, atıkları toplayıp evine doldurur da; nihayet pis kokulardan zabıta gelip evi temizlemek zorunda kalır ya... Bazılarının da çöplük evi bile yoktur; onlar “homeless”, halk diliyle “evsiz”, beyinsizdir!