“Rasûl”lük mertebesi “velâyet”in zirvesidir.[1]
“Velâyet” temelde ikiye ayrılır:
1. Velâyeti Âmme… Nübüvvet getirisine hakkıyla uymak suretiyle oluşan arınmanın oluşturduğu, halkın tâbiriyle, zâhir âlimlerinde açığa çıkan velâyet…
2. Velâyeti Hassa… Risâlet kaynağından açığa çıkan “hakikat”e “iman” edip, bunu yaşayarak “yakîn”e erenlerin (ikân); veya bunun da ötesi “kurb” yapılarında açığa çıkanların “velâyet”i...
İnsanlık bir piramit gibi düşünülürse eğer, o piramidin zirvesindekiler “Rasûl”lerdir. Onlar, her devirde, insanlığa kendi “hakikat”lerini bildirmek işlevini açığa çıkaranlardır...
Onlardan tüm Dünya’ya yayılan “hakikat” dalgalarını alabilen beyinler olarak bizler de kapasitemiz kadarıyla bunları değerlendirmeye çalışıp çevremizle paylaşırız. Biz olaya tasavvufî yönden yaklaşıp yansıtırken, bir bilim adamı da aynı gerçeği bilim yoluyla dillendirir veya bir başka alandaki kendi alanından… Ama sonuçta hep dillendirilen, insanın hakikati ve bunu yaşamayı kolaylaştıracak yollardır.
İnsanların büyük çoğunluğu, Risâlet kaynağından gelene “taklit” yollu ve dahi olayı anlamadan “iman” ettim sanır ve elinden geldiğince “Nübüvvet” kaynağından gelene tâbi olurlar. İşte bundan dolayıdır ki, “İman ettik derler, onlar iman etmemişlerdir, belki Müslüman olmuşlardır” uyarısı yapılmıştır.
Bu yüzdendir ki, “mümin” bambaşka bir yaşantının adıdır, “müslim” bambaşka bir yaşantının adıdır.
Şimdi bir düşünün, paylaşmaya çalıştığımız gerçekleri, “peygamber” kelimesiyle örtüp geçenlerin oluşturduğu perdeyi!
Ne hikmettir ki ömürler, “ulu tanrı, sevgili peygamberimiz, yüce evliya” avuntuları içinde harcanıp gitmekte!..
“Risâlet” kaynağından çıkan “iman” edilesi “hakikat”i “tasdik eden” ikinin ikincisi “Sıddîk”tan; yeryüzünde açığa çıkan tek muhteşem İLMİN kapısı “Âli”den; bugüne kadar yaşamış tüm “Veliyy” ismi zuhur eden zevâta kadar hepsi de, “Allâh Rasûlü”nün açıkladığı “hakikat”e “iman” ederek yola çıkmışlar, bunun getirisini yaşamışlar ve sonuçta da “en’amte aleyhim” topluluğu arasında yerlerini almışlardır.
Kiminde genç yaşlarda bu “iman” edilesi “hakikat” yaşanmış, kiminde de ömrünün son demlerine kalmıştır. Kimi de “taklidî iman” ile “Nübüvvet”e tâbi olarak gereken çalışmaları yapmış ve “şirki hafî - gizli şirk” olarak kabul edilen anlayış içinde boyut değiştirmiştir.
Ne var ki, Sünnetullâh yani sistem gerçeği kesindir:
“Dünya’dan âmâ (basîreti kör) olarak ayrılan ebediyen basîreti kör olarak kalır!”
Cennet boyutu ehlinin çoğunluğunun dahi “bühl” olacağını hatırlarsak…
Ömrünü dedikodu ve “malayanî” ile harcamakta olanları nasıl bir yaşam beklemektedir boyut değiştirdiklerinde, fıtratınıza göre anlayışınıza bırakırım!
“Allâh Rasûlü”nün dillendirdiği “hakikat”e “iman” ve dahi yaşamı kolaylaştırılmış olanlardan olmamız umuduyla.
17 Temmuz 2007
[1] 1994 yılında yayınlanan, bugün “BİLİNCİN ARINIŞI” adıyla okumakta olduğunuz kitabımda “velâyet” konusunda çok önemli bilgiler nakletmiştim. Velâyet mertebeleri ve detayları hakkındaki geniş bilgiyi oradan okuyabilirsiniz.