Haremi Şerif ...
Efendimiz’in artık bütün hayatı, hemen hemen Haremi Şerif’te geçiyordu... Bahçede oynuyor, diğer büyüklerle bir arada oturuyordu... Belediye meclisi yerine geçen o günkü Mekke kurulu toplantı yaptığı zaman, Efendimiz, hemen başkan olan dedesi Abdulmuttalib’in yanına gider ve onun halısının üzerinde onunla birlikte otururdu. Hâlbuki, diğer çocuklar, değil bu gibi toplantılara katılmak, uzakta bile güç durdurulurdu... Büyüklerin halılarına ise uzaktan bakar, bazan de kenarına otururlardı. Gene bir toplantı hâlindeydi ki meclis, Efendimiz koşa koşa Haremi Şerife girdi ve dosdoğru dedesinin yanına koşarak dizinin dibine oturmak istedi... Amcaları hemen uzandılar, Efendimiz’in kolundan tutarak çekmek istediler, halıya oturmasın diye... Hemen Abdulmuttalib onlara mâni oldu.
− Hayır, bırakın oğlumu! O’na karışmayınız! O istediği gibi otursun. Günün birinde O çok büyük bir kişi olacaktır! O zaman herkes O’nun mevkine gıpta edecek, birçokları O’nu çekemeyecektir... Sonra Efendimiz’in kolundan tutarak O’nu kucağına oturttu ve sırtını okşamaya başladı...
− Evet efendiler, şimdi konuşmamıza devam edebiliriz... Abdulmuttalib, her gün daha artan bir sevgi ve şefkatle Efendimiz’e bağlanıyor, O’nun bir dediğini iki etmiyordu... Bir defasında Haremi Şerif’e geldiğinde, O’nun kendi halısının üzerinde oturur görünce hiç kızmamış, hatta iftihar ederek…
− Bakınız ne güzel de yakışmış... Ne büyük bir asalet var oturuşunda! demişti... Hâlbuki başka bir çocuk olsa büyüklerin halılarına oturan, ona ne cezalar verilmezdi ki... Abdulmuttalib, Efendimiz’e göz bebeği gibi bakıyor, O’nu bir dakika yanından ayırmıyordu... Eğer yalnız gitmesi icap eden bir yer olsa, belki bin kere tenbih ediyordu, Efendimiz’i, emanet ettiği kişilere, iyi bakmaları için... Uyuduğu saatlerde ise odasına Efendimiz’den başka hiç kimsenin girmesine müsaade etmezdi... Ancak Efendimiz onun odasına girebilir, ve ancak Efendimiz onu uykusundan uyandırabilirdi...
Ebrehe’nin Yemen’i işgalinden sonra 6 sene geçmişti... Bu zaman zarfında Yemen’liler kendilerini toplamışlar ve İran’dan da aldıkları yardım sonunda istiklâl mücadelesine girişmişlerdi... İstiklâl savaşını idare eden Seyf Bin Zi Yezen adında bir komutandı. Nihayet giriştiği mücadelede muaffakiyet kazandı ve Habeş’lileri Yemen’den sürdü ve memleketin istiklâlini ilan ederek devletin başına geçti.
Arabistan yarımadasının her bir tarafındaki aşiret ve kabilelerden heyetler, temsilciler gelerek kendisini tebrik ediyorlardı... Mekke’deki Kureyş kabilesini temsilen de Mekke’nin en büyüğü olan dedesi Abdulmuttalib başkanlığında bir heyet Yemen’in başşehri Sana’ya gitmişti...
Sana’da o gün büyük bir resmî kabul vardı... Resmî kabul dolayısıyla bütün saray mis kokularıyla kokulanmış, en kıymetli mücevher ve eşyalarla bezenmişti...