Ebu Leheb’in Karısı...
Leheb Sûresi’nin inzâlinden sonra bu sûrede zemmedildiğini duyan Ebu Leheb’in karısı Ümmü Cemil (ki adı Avrâ idi) son derece üzüldü ve canı sıkıldı... Ve eline kocaman bir taş alarak aklı sıra bunu Efendimiz AleyhisSelâm’a vurmak üzere Haremi Şerif’e geldi...
O sırada Efendimiz AleyhisSelâm da yanında Hazreti Ebu Bekir ve Hazreti Ömer olduğu hâlde Haremi Şerif’te oturuyordu...
Ümmü Cemil’in gelmekte olduğunu gören Hazreti Ebu Bekir, Efendimiz AleyhisSelâm’a dönerek:
− Yâ Rasûlullâh... Bu küfürbaz, kötü dilli bir kadındır...Keşke buradan kalkmış olsaydık... dedi.
Efendimiz AleyhisSelâm ise kısa bir şekilde cevap buyurdu:
− O, beni göremez!..
Ümmü Cemil hakikaten, onların yanına gelince Efendimiz AleyhisSelâm’ı göremedi ve Hazreti Ömer’i hiç sevmediği için, Hazreti Ebu Bekr’e sordu;
− Nerede O arkadaşınız?
Hazreti Ebu Bekr de ona sordu:
− Ne yapacaksın O’nu?
Ümmü Cemil kızgın bir hâlde cevap verdi:
− Beni hicvettiğini öğrendim... Yemin ederim ki O’nu bulursam, bu taşı ağzına vuracağım! O, şair ise ben de şairim ve O’nun gibi hicvetmesini ben de bilirim!
Hazreti Ebu Bekr cevap verdi:
− Kâbe’nin beytinde yemin ederim ki; O, ne seni ve ne de kocanı hicvetmiştir!
Vallâh arkadaşım ne şairdir, ne de şiir söylemesini bilir!
Ümmü Cemil anlamadı söylenileni:
− Hayır, sen yalan söylüyorsun... Herkes O’nun beni hicvettiğini söylüyor...
O sırada Hazreti Ömer söze karıştı:
− Yazıklar olsun sana ki, O’nu bir şair sanıyorsun!
Ümmü Cemil, Hazreti Ömer’den hoşlanmadığı için kısa kesti sözü;
− Yâ Hattaboğlu! Ben seninle konuşmak istemiyorum bu meseleyi...
Hazreti Ebu Bekr, Ümmü Cemil’e sordu:
− Peki yanımda bulunan zâtı görüyor musun sen?
Ümmü Cemil şaşkın bir hâlde karşılık verdi:
− Sen benimle alay mı ediyorsun... Ben yanında Ömer’den başka hiç kimse görmüyorum...
Bundan sonra Efendimiz AleyhisSelâm için yazmış olduğu hicviyesini okuyarak dönüp gitti...
Ümmü Cemil gittikten sonra Hazreti Ebu Bekr, Efendimiz AleyhisSelâm’a dönerek sordu:
− Yâ RASÛLULLÂH, Ümmü Cemil seni gördü mü?
Efendimiz AleyhisSelâm cevap verdi:
− Hayır! Beni göremez! Allâh, onun gözünü aldı; melekler beni ona göstermedi!
Ümmü Cemil bundan sonra Efendimiz AleyhisSelâm’ın kızı ve kendisinin gelini olan Hazreti Rukiyye’yi oğlu Uteybe’ye boşattı...
Bütün bu açıklamalar ve gelişmeler neticesinde artık Mekke halkı olduğu gibi ikiye ayrılmış durumda idi... Bir yanda müşrikler... Bir yanda müslimler... Esasen böyle halk ikiye ayrıldı denecek kadar da bir çokluk yoktu müslimler safında... Topu toplansa otuz-kırk kişiyi zor bulurdu...
Müşrikler ise bütün şehir halkı olarak onlara karşı çıkıyor, ellerinden gelen eziyeti ardlarına koymuyorlardı... Zira Mekke’de en nüfuzlu, şöhretli insanlar müşrikler arasındaydı... Mekke’de bu kadar azılı müşrik olmasına rağmen Efendimiz AleyhisSelâm’a yapılan en büyük eziyet de bilhassa başlangıçta Ebu Leheb’den geliyordu...
Efendimiz AleyhisSelâm’ın evinin bir yanında Ebu Leheb’in evi, öbür yanında da Ukbe bin Ebi Muayt’ın evi bulunmaktaydı... Ebu Leheb, geceleri insan ve hayvan pisliklerini getirip Efendimiz AleyhisSelâm’ın kalmakta olduğu evin kapısına döküyordu... Keza Ukbe de...
Gene bir gün sabaha karşı Ebu Leheb, Efendimiz AleyhisSelâm’ın kapısının önüne bir torba içinde pislik serpiyordu... Tam o sırada Hazreti Hamza da oradan geçiyordu... Birdenbire Ebu Leheb’i görünce o pislikleri döküyorken, kafası kızıp sert adımlarla yanına yaklaştı... Hazreti Hamza gayet sert mizaçlıydı... Kimsenin arkasından bir şey söylenmesine veya arkasından birtakım hareketler yapılmasına tahammül edemezdi...
Hele bu hareket çok sevdiği Efendimiz AleyhisSelâm’a karşı olursa... Yanına yaklaştı Ebu Leheb’in;
− Ne yapıyorsun böyle?
Ebu Leheb biraz bozulmuştu, suç üstü ve hele de Hazreti Hamza’ya yakalanmasına...
− Biliyorsun O bizi hicvediyor... diye kendini haklı göstermek istedi...
Hazreti Hamza sert bir harekele elindeki torbayı çekip aldı... Ve:
− Elindeki boka O’nun kapısı değil, senin kafan daha lâyıktır!.. diyerek pislik torbasını olduğu gibi Ebu Leheb’in başından aşağı çeviriverdi... Sonra da sanki bir şey olmamış gibi yoluna devam etti, gitti... Ebu Leheb ise başındaki pislikleri temizlemeye çalışırken, ardı sıra söyleniyordu:
− Kahrolası, sapık sende!
Efendimiz AleyhisSelâm bu komşularının yaptıkları eziyete çok üzülüyordu... Sabahları kalkıp da kapısında böyle pislikler bulunca:
− Bu nasıl komşuluktur ey Abdi Menaf oğulları, diye kendi kendine konuşur ve onları eline aldığı bir sopa ile iteleyerek temizlerdi...
Kureyş halkının artık bütün mevzusu İslâmiyet ve Efendimiz AleyhisSelâm olmuştu... Hemen her toplantıda bu mesele konuşuluyor; bu işin ne şekilde neticeye ereceği ve yahut da erdirileceği düşünülüyordu...