Ancak basîretinle bakabilir misin?..
Şimdi ona geleceğiz...
Dikkat et; sana varlık âleminde mevcut olan her şeyin, gerçekte Tek varlık olduğunu, Hak söylüyor!..
Sonra, seni tekrar ikaz ediyor O yüce Kur’ân!..
Kur’ân-ı Kerîm, eğer okuduğunu anlayabiliyorsan, diyor ki:
“Nefslerinizde (Benliğinizin hakikati)! Hâlâ (fark etmiyor) görmüyor musunuz?” (51.Zâriyat: 21)
Buraya iyi dikkat et; âyetteki ifadeye bak!..
“NEFSLERİNİZDE” diyor... Hani ölümü tadacak “nefs”in var ya... Aslında, o ne olduğunu bilemediğin, “nefs”in var ya!.. İşte onun için diyor bunu!..
Senin şu anda “nefs” diye bildiğin, bedenin, şartlanmaların ve huylarının toplamıdır!.. Oysa böyle değil!.. Ne olduğunu bilmiyorsun, gerçeği itibarıyla “nefs”inin!..
Sadece inanıyorsun, bir “nefs”inin var olduğuna!..
İşte O, “nefslerinizde mevcut” diyor!..
“Nefslerinizde mevcut” derken; bak, dikkat et!..
Bir “nefs”in var da, o “nefs”inde “O” da mevcut, değil!..
“O”ndan başka bir şey yok dedik, daha önce!.. Yani senin, “nefs”im dediğin şey, “O”!.. Bir “nefs”in var, bir de “O” var, değil!..
Ama sen, “nefs”im dediğin şeyin ne olduğunu bilmekten mahrumsun!.. “NEFS” kelimesini kullanıyorsun, ama gerçek anlamını bilmiyorsun!..
Oysa ne diyor?.. “Nefslerinizde (Benliğinizin hakikati)! Hâlâ (fark etmiyor) görmüyor musunuz?”
Tâbire bak!..
“Hâlâ görmüyor musunuz?..” diyor.
Madde, göz ile görülür!.. Ama burada işaret edilen madde değil, “nefs”!..
“Nefs” gözle görülür mü?..
Demek ki görmekten murat, göz görmesi değil!..
“İdrakinle, kavrayışınla onun öyle olduğunu hissedemiyor musun!” anlamında kullanılıyor görme kelimesi burada... Fizik bir maddeyi değil...
İdrakinle, basîretinle bunun böyle olduğunu göremiyor musun; algılayamıyor musun, hissedemiyor musun, fark edemiyor musun?.. anlamında...
Ve gerçekte var olanı, bu defa bir başka yerde, aşikâre çıkartıyor... Ne diyor?.
“Ne yana dönersen Vechullâh karşındadır (Allâh Esmâ’sının açığa çıkışıyla karşı karşıyasın)!..” (2.Bakara: 115 )
Bu âyet, Musa (aleyhisselâm) ümmetiyle, Hz. Muhammed (aleyhisselâm) ümmeti arasındaki farkı da gösterir.
Kur’ân-ı Kerîm’deki, Hz. Musa (aleyhisselâm)’ın mertebesi ile Hz. Muhammed (aleyhisselâm)’ın mertebesi arasındaki farkı; Hz. Musa ümmetinin eriştiği nokta ile Hz. Muhammed ümmetinin eriştiği nokta arasındaki mertebe farkını gösterir.
Tabii, “Ümmet” kelimesiyle sıradan bir vatandaşı söylemiyorum... Yani Hz. Muhammed (aleyhisselâm)’ın getirdiği kemâlâtı almış bir kişinin durumundan söz ediyorum.
Kur’ân-ı Kerîm’de (7.A’raf: 143) ne diyor Hz. Musa (aleyhisselâm) Rabbine hitapla...
“Rabbim, göster kendini, bakayım sana!”...
Diyor, Hz. Musa, Tur dağına çıktığı zaman!..
Hz. Musa’ya gelen hitap ise şöyle:
“Len teraniy...”
“Beni, asla göremezsin!..”
Senin beni görmen mümkün değil...
Bu “görme”den murat elbette fizik görme değil!.. Biraz evvel konuştuk.
Hâlbuki Hz. Muhammed (aleyhisselâm)’ın bildirdiği hükümler, âyetler, tamamıyla “görmek” üzerine kurulmuş!..
Âdeta, “görememek” kınanıyor!..
“...Hâlâ görmüyor musunuz?” (51.Zâriyat: 21) diyor.
“Ne yana dönersen Vechullâh karşındadır!” diyor.
“Fe eynemâ tüvellû fesemme VECHULLÂH”... (2.Bakara: 115)
Ama burada dikkat edilecek çok önemli nokta var...
“Allâh’ın yüzünü” görürsünüz, diyor... “Allâh’ın yüzlerini” görürsünüz, demiyor. “Yüzünü” diyor!..
Evet, şimdi biz, bu gözle baktığımız zaman ne görüyoruz?.. Çiğdem’i, Cihan’ı, Keriman’ı görüyoruz!.. Gözlerimiz bunları görüyor!.. Yani ayrı ayrı yüzler görüyoruz!.. İsimleri ve de resimleri kaldırın!..
İşte o zaman, bu gördüğünüz yüzleri değil; sûretlerin ardındaki kaynak olan Tek bir yüzü görürsün, diyor âyeti kerîme...
Biraz evvel bahsetmedik mi?..
Basîretinle baktığın zaman; Varlık Tek bir bütündür; ve bu tek bir varlık olanı basîretinle gördüğün zaman, ALLÂH’ı görmüş olursun!..
Esmâsı yönünden, Allâh’ın vechini görmüş olursun!.. Demek ki, Allâh’ın vechini “basîretle” görmek mümkündür!..
Bu “basîretin” diğer bir adı da “İlim”dir. Ama burada “ilim” tâbirini kullanmıyoruz. Çünkü “ilim” dediğimiz zaman, herkesin aklına fizik, kimya ilminden çerçöp yapma ilmine kadar çeşitli şeyler geliyor!.. Zira biz her şey için ilim tâbirini kullanmışız. Oysa hakiki mânâda ilim, bunlar değildir!..
Din ıstılahında ve burada geçen “ilim”; Allâh’ı bilme, yaşama, görme, idrak etme ilmidir. Bu da basîret denilen özellikle olur.
İşte Hz. Musa (aleyhisselâm) ümmetinin en ileri gelenlerine dahi “Göremezsiniz” hükmü gelirken; Hz. Muhammed (aleyhisselâm)’ın, Kur’ân-ı Kerîm yolu ile kendisinden sonra gelmiş bütün insanlara vermek istediği şey, kendisinin görmüş olduğu “Allâh’ın vechi”nin görülebileceği gerçeğidir!..