Sendeki İstek Allâh'ındır!
Sohbete katılanlardan bir soru:
“Ben Allâh’ın yolunda olmayı çok istiyorsam, ama bu benim kaderimde değilse, takdirimde yoksa, öbür tarafta büyük azap mı çekeceğim?
Cevap: Hayır! Eğer sen gerçekten bu işi çok istiyorsan, o isteğinin karşılığı da senin için oluşur. Çünkü, Kurân’da İnsan Sûresi’ndeki bir âyet, şöyle der:
“Ve ma teş’âûne illâ en yeşâ ALLÂH...”
“Allâh dilemedikçe siz dileyemezsiniz!..” (76.İnsan: 30)
Sen büyük istek ve şevkle Allâh’ı istiyorsan bu, Allâh’ın sana istettiği için meydana gelen bir istektir. Ve eğer Allâh bunu istemişse, mutlaka seni bunun neticesine erdirecektir.
Ötekinde zaten böyle bir istek olmaz! Olmadığı için onun sonucu da oluşmaz!
Yani, netice olarak sen eğer gerçekten samimiyetle istiyorsan, istediğin şeye de mutlaka kavuşursun. Kavuşmaman diye bir şey söz konusu değildir.
Nihayetinde kötü veya iyi her şey ALLÂH’ın dilemesi ile, isteği ile olmuş oluyor, değil mi?
Kesinlikle öyle! Zaten onun dışında başka bir varlık yok ki! O böyle olmasını diliyor, böyle yapıyor.
Soru: “O hâlde biz, hayat olarak, akıl olarak hürüz diyemeyiz... Öyle mi?”
Cevap: Soruna göre, sen benim “İSLÂM” kitabımı okumamışsın. Onu oku!
* * *
Mezarlar ve mezarlık üzerine sorulan bir diğer sorunun cevabı ise şöyle;
Yüksek derecede evliyaullâh dediğimiz zevât hariç, öteki vefat edenlerin hiçbiri Dünya’ya gelemez! Göremez.
Ama sizin mezarda ölülerinize okuduğunuz âyet ve sûrelerin nûru onlara ulaşır, fayda sağlar.
Şuurun bir müddet sonra mezar ile alâkası kalmaz! Kişi kendi kabir âlemine girdikten sonra mezarla bütün bağlantısı kesilir. Tamamen “Berzah âlemi” dediğimiz, esas kabir âlemine gider. Toprağın altında yoktur artık!
Kişinin mezara konması, gidilip ziyaret edilmesi, yaşayan insanların gidip oraları görsün, ölümü unutmasın diye tavsiye edilmiş bir şeydir.
Yoksa ne toprak altında biri var, ne de toprak altından kalkıp gelip evine dönen, onlarla konuşan, onları gören bir ruh var!
Bunlar, tamamen halkın uydurması! Ayrıca, insanları ölüm ile korkutmak veya konuya yaklaştırmak için yapılan yakıştırmalardır.
Antalya, 8 Kasım 1996