Hacca Gidenler, Dikkat!
− “K” harfinin noktasında bütün sırrın olduğu... Hafsalamızın alamadığı o koskoca evrenin, “K” harfinde olduğu gibi çizgi üzerindeki bir noktadan açılan açı içindeki evrende yaşadığımız gerçeğine işaretinizi bir kasetinizde dinlemiştim... Bütün bunların “Allâh” adıyla işaret edilen indînde hiç durumda olduğunu, o kasetten dinlediğim zaman, çok tesir etti! Ben de hacca gitmeye niyet ettim... Hacc’da özellikle tavsiye edeceğiniz nedir?
− Oraya giden kişinin bir kere yapması gereken en önemli ve en çok şey, tavaftır!
− Ramazan’da bir Tv kanalında gösterdi. Orda tepeler, evlerin olduğu yerler, hep namaz kılanlarla dolu, ne kadar kalabalık! Çok az bir grup da tavaf ediyordu?
− İşte o kadar, insan içinde uyanık olanlar! Tavaf edenler... Geri kalanı hani Yunus’un söylediği; “Sürüden saydılar beni...”
Çünkü Allâh Rasûlü diyor ki;
“Kâbe’de yapılan en değerli ibadet tavaftır.”
Tavaf yapacak gücün bittiyse, kalmadıysa, o zaman namaz kıl!
Daha önemlisi; adam, “Ben Kâbe’ye gittim.” diyor, dışarıda Ebu Cehil’in evinin olduğu yerde namaz kılıyor!!!
Esas olan, Kâbe’nin çevresidir!
Televizyonda gördüğünüz gibi, terâvih namazı kılınırken, tavaf edenler var. İşte o kadarlık bir alan! Ondan sonra zaten evler başlıyor. Yani, Kâbe’nin kapalı alanı, dış mahalle! Bir de, dış mahallenin dışları var!!! Oralarda namaz kılanlar, Kâbe’nin feyzini alamıyor!
Kâbe’nin feyzini alabilmek için, terâvih namaz kılanların boş bıraktığı takriben 20-30 m. yarı çapındaki alan önemli! Esas radyasyonun güçlü olduğu alan orası...
Eğer onların, bu işten biraz anlayan yanları olsaydı, Kâbe’yi o kadar büyütmek yerine; o alanda Kâbe’yi yükseltip onun etrafını beş kat, altı kat yükseltip, tavaf alanı yapar, döne döne Kâbe’nin etrafında üç tur çıkar, üç tur iner çıkar giderdi. Orda yapılması gereken hesap budur.
Ama millet, Kâbe’yi taş duvar biliyor. Eh! “Biz de gittik orda, döndük” diyor!!! Böylece bir hikâye sürüp gidiyor.
Dolayısıyla, Kâbe’ye en yakın olan o alanda tavaf yapılmasında yarar var!!! Yapabiliyorsan yap! Yok, yapamazsan o alan içinde tavafını, git bir tarafta namaz kıl!
Hacc’da, günahların sıfırlanması söz konusudur!
Umre ile Hac hiçbir zaman kıyaslanamaz! Bin tane Umre bir Hac getirisi yapmaz!
Arafat’ta milyonlarca insan topluluğunun beyinlerinden yaydığı güçlü bir radyasyon var.
Arafat Tepesinde ve çevresinde aynen Kâbe’deki gibi mevcut olan radyasyon ile etkilenince oradaki o insanların beyinleri; Dünya’nın hiçbir yerinde olmayacak güçte bir etkileşim oluşur ve günahlar sıfırlanır...
Umrede böyle bir olay yaşanmıyor ki!..
− Arafat’ta günahlar siliniyor. Namazdaki “iyyake na’budü ve iyyake nesta’iyn” derken, onun bilincine vararak o namazı kılarsak günah silinecek. Aradaki günah silinme farkı ne?
− Birisi, iki zaman arasındaki günahı siliyor. Diğeri, yaşamın boyunca olan günahları siliyor.
− Hacca gitmenin taban yaşı nedir?
− Taban yaşı, farziyet itibarıyla bulûğa ermiş olmak! Tabii ki, ondan evvel giderse hiçbir mahzuru yok! Ama, bulûğa erdikten sonra sorumluluk başlar! Eğer gitmemişse kişi, o sene içinde giderse geçmiş günahlarından sıfırlanacak! Daha sonra ne kadar yaşayacağın belli mi?
− Kâbe’de kılınan bir namazı televizyonda izleyerek, uyulabilir mi?
− Kendini tatmin etmek için isteyen uyar! Namaz kılmak için câmi diye bir yer şart değildir ki! Her yerde namaz kılınır. Ama, Kâbe’de kılınan namaza televizyondan tâbi olarak kılınamaz!.. Ancak, onlara fikrinde uyarak “namazı yaşamaya” çalışabilirsin. Bunu da kimse yasaklayamaz!
20 rekât namaz kılıyorlar, terâvih diye. 20 rekât zorunlu değil ki!!! Terâvih namazı sekiz rekâttır! Rasûlullâh’ın zamanında, O’nun kıldığı sekiz rekâttı. Açın hadis kitaplarını bakın! Neresini düzelteyim ben bu işin?
− Kitaplarınızdan, “kalp”in “bilinç” olduğunu anladım?
− Kalp, şuurdur. Bazı âyetlerde, kalp göğüste mecaz olarak anlatılıyor.
Efendimize cahil Arab’ın biri gelmiş; “Ben Allâh’ı biliyorum” demiş. Efendimiz de; “Nerede?” diye sormuş. Arap; “Gökte” demiş! Efendimiz de; “Tamam, sen iman etmişsin, güle güle” demiş...
Kur’ân, bütün topluma hitap etmiyor mu?.. Bir kısım dar anlayışlılara da hitap etmesi için onların anlayışınca da bir şeyler yazması, hitap etmesi lazım değil mi?..
Anlayış seviyelerine göre çeşitli hitaplar vardır Kurân’da...
Abdülkâdir Geylânî de, kalpteki kara noktadan bahseder. Tabii, kalpteki kara nokta deyince, yüreğin içinde kara nokta arıyoruz.
Abdülkâdir Geylânî’nin bahsettiği “Sevde-i Âzâm” dediği “kara nokta” kalptedir! Yani, şuurda! “Haşyet” idrakı sonunda oluşan “HİÇLİK” noktasıdır! Biz arıyoruz, yürekteki kulakçıkta mı, karıncıkta mı; nerde, diye?..
Benim bu anlattıklarım için; “İslâm dininde yoktur, senin bu dediklerin! Bu, yeni bir din mi?” diyorlar bana.
Allâh Rasûlü’nün anlattığı dini anlatıyorum, “yeni bir din mi bu” diyorlar!!! Allâh Rasûlü’nün anlattığı, açıkladığı dine ne kadar yabancılaşmış, uzaklaşmış bunu diyenler; anlayın işte!
− “Zât-ı Akdes” ile “Zât-ı Mukaddes” arasında ne fark vardır?
− “Zât-ı Akdes”; Allâh’ın kendi kendine olan, kendi benliğine olan ilmidir.
“Zât-ı Mukaddes”; Allâh’ın kendindeki özelliklere göre varlıkları meydana getirmeyi murat etmesidir. Her ikisi de Allâh’ın ilminde olup biten bir olaydır!
Kendine olan nazarıdır, “Zât-ı Akdes”!
“Zât-ı Mukaddes” ise, kendindeki özelliklere dayalı olarak varlıları yaratmayı murat etmesidir. Daha doğrusu, o varlıkları meydana getirecek Esmâ’yı, ilminde düşünmesi veya meydana getirmesi...
Burada kelimeler yeterli olmuyor. Kullandığımız kelimeleri böyle bir mertebeyi anlatmak için kullanmaya kalktığın zaman, olay rayından çıkıyor. Bunları anlatacak kelime hazinem yok!
HİÇLİK, yaratılmış için geçerli bir kavramdır. Ancak, Zât’ın bilinmezliğinden söz edebiliriz!
“Ahadiyet” mertebesi itibarıyla o “bilinmezliği”, biz kendi aramızda anlayabilmemiz için “hiçlik” tâbirini kullanırız. Ama, gerçekte “hiçlik” tâbiri kullanılmaz! Bizim aramızda diyalog kurup, konuyu paylaşabilmek için kullandığımız bir kelimedir bu. Zât, “hiçlik” kavramından münezzehtir!
Cumanız mübarek olsun! Allâh, hepinizin muîni olsun!
Antalya, 14 Şubat 1997