Muhabbet - Aşk - Haşyet
− Aşkla muhabbet arasındaki mânâ farkı nedir?
− Aşk, muhabbetin şiddetlisidir.
− Aşkın daha şiddetlisi ne demektir?
− Aşkın daha şiddetlisinde bir şey kalmaz ortada! Aşk, zaten bir ateştir, olduğu yeri yakar yıkar, gerisi de kalmaz.
− Haşyet diyemez miyiz o zaman?
− Hayır! Aşk ayrı şey, haşyet ayrı bir şeydir. Hiç alâkası yok birbirleriyle! Ayrı kavramlardır, Aşk ve Haşyet! İkisi de ayrı ayrı şeylerdir...
Aşk, aşık olanı, kendi varlığını yok etmeye sevk eder! Yani, öylesine seversin ki karşındakini, onun için, her şeyinden geçersin. Sevdiğinde yok olursun!..
Beğeni ayrıdır, sevgi ayrıdır!
Bir şey beğenirsin, beğendiğin şeye sahip olmak istersin!
Seversen, sevdiğinin istek ve arzularında yok olmak mecburiyetindesin!
Sevgi, aktığı kadarıyla kişide benliği yok eder.
Ne kadar çok seviyorsan, sevgin kadar karşındakine teslim olursun; bunun sonucunda da ondan razı olmak mecburiyetindesin.
Bu sevgi, aşk noktasına ulaştığı anda artık onun yanında senin istek ve arzuların sıfır noktasına düşer. Sadece, onun yanında olayım, yeter dersin, ne hâl ve şart içinde olursam olayım. Hani, diyor ya;
“Dün gece yâr hanesinde yastığım bir taş idi.
Altım çamur, üstüm yağmur, gene gönlüm hoş idi.”
İşte, o yâr hanesinde altı çamur, üstü yağmur, başının altında sadece taş var iken mutlu olmak, aşkın sonucudur. Bu, mutlak teslimiyete götürür.
Haşyet ise, bundan çok farklıdır.
Haşyet, Allâh ismi ile işaret edilen varlığın sonsuz azamet ve kibriyâsı önünde bir hiç olduğunu hissetme hâlidir.
İşte bu, hiç olduğunu hissetme hâlinin adı, “Haşyet!” Yaşamı da, “secde”dir.
Hakiki secde, tahkikî secde budur.
Taklidî secde ise, işte benim yere yatıp alnımı toprağa koymamdır.
Biz toprağa bile koymayız. Öyle büyüğüz ki (temizlik zırvasıyla), halının üstüne seccade atıyoruz.
Allâh Rasûlü, yağmurda çamurda, toprağa secde ediyormuş.
Biz, halının üstünde, halılar yetmiyor, bir de seccade arıyoruz. Yaptığımız hareketin ne anlama geldiğini hiç düşünmüyoruz.
“O öyle yapıyorsa ben de öyle yaparım...”
TAKLİT!!!
İşte insanı batıran, mahveden şey, “O, öyle yapıyorsa ben de öyle yapayım” düşüncesidir.
Niye öyle?
Allâh’a yakîn aramanın, Allâh’a yakîn elde etmenin yolu; “Niye, Neden, Niçin, Nasıl”dan geçer.
Soru sormayan beyin için Allâh’a giden yol kapalıdır! Soru sormayan beyine yakın olan mekân, ağıldır. Allâh’a ermek isteyen beyin sorgular; ağıla gitmek isteyen beyin boyun keser ve dinler.
− Maddeden bu kadar soyutlanma olayı, şartlanmalardan bu kadar kurtulabilme olayını başarmak kuvvetli bir muhabbet, aşk mı gerektiriyor..?
− Ya kuvvetli bir akıl veya kuvvetli bir aşk... Kuvvetli bir akıl, tefekküre götürür. Kuvvetli tefekkür haşyeti getirir. Ne diyor âyette?
“Allâh’tan ancak âlim olanlar haşyet duyar.”
“Haşyet duyabilen” derken şunu unutmayalım... Haşyet, duygu değildir! Haşyet, tefekkür sonucu oluşur. Tefekkürün sonucunda oluşan haşyetin hissettirdikleri vardır.
Aşk ise, duygudur. Onun içindir ki, haşyet sahipleri âşıklardan mertebe olarak üstündür.
Hz. Muhammed için, “yüksek muhabbet mertebesi” derler. Bu, yanlıştır.
Hz. Muhammed, haşyet mertebesinin yüceliği içindedir!
Aşkta, eriyiş ve yok oluş vardır...
Haşyette, Allâh’ın Azamet ve Kibriyâsı vardır.
Allâh’ın Azamet ve Kibriyâsını kaç kişi müşahede edebilecektir?
Âbidler, ârifler, âşıklar çoktur... Haşyet ehli çok azdır! Çünkü, o haşyetin oluşması için çok güçlü bir tefekkür lazım. Çok yüksek bir basîret ve de feraset lazım!
− O zaman, aşkta benlik var, diyebilir miyiz?
− Benlikle başlar, nihayeti benliğin kalkışıdır. Aşk, fenâfillâha götürür. Haşyet, Bakâbillâh’ın seyrinde olan bir olaydır, hakkıyla olması için!
− “Onlar Allâh’ı çok şiddetli severler” şeklindeki âyet, haşyete düşenler midir?
− Hayır! Onlar, Allâh’a ulaşmak isteyen âşıklardır! Öteki ile kıyasa gelmez. Allâh için hep bir şeyler yaparız. Allâh için bir şeyler yapma arzusu, şevkin, muhabbetin neticesidir, aşkın neticesidir. Bana göre, haşyet, aşkın üstündeki mertebedir.