Evham
Kim hiçbir şey yapmadığı hâlde, pek çok şey elde edebilir? Evde oturup, hiçbir çalışma yapmadan, değer ifade eden bir şey elde etmek mümkün mü? Boş duran insan, çalışanın kazandığını kazanabilir mi?
İnsan denilen varlığın zaaflarının en başında, evhamlı ve hayalci olması gelir.
“Vehim” kelimesinin çoğulu olan “evham”, bizim çeşitli konulardaki gerçekleşmesi asla mümkün olmayan şeyleri, sanki gerçekleşecekmiş gibi düşünüp, yaşamamıza ona göre yön vermemize sebep olur. Bugünkü deyimle “gerçekçi olmamayı” bizde oluşturur.
Karnının doyması için mutlaka bir şey yemen gerekir.
“Ben yemesem de doyarım!” “Ben çalışmasam da bana bir yerlerden para gelir!” “Ben ilaç almasam da Allâh bana şifa verir!” “Ben şunu yapmasam da şu olur!” türünden fikirler vehimdir!
Bunlar bizim vehmimizin ürettiği zanlardır. Ve insanın en büyük zaafı da bu noktadadır.
Hâlbuki, bunun yanlış olduğu Kurân’da çok açık, net bir biçimde bildiriliyor.
Efendimiz Hz. Muhammed (aleyhisselâm) da bizleri bu konuda defalarca uyarmış;
“Herkes ne çalışma yaparsa, mutlaka çalışmasının karşılığını alır” buyurmuştur.
“Efendim, yarın gece Mi’râc Gecesi... Allâh, Hz. Rasûlullâh’a nasip etmiş. İnşâAllâh bize de nasip eder. Bize de Mi’râc olur. İnşâAllâh biz de Mi’râcı yaşarız.”
İnşâAllâh, mâşaAllâh, tebârekAllâh!
Boş bir temenni ve hayalle bütün geceler, gündüzler geçer. Bırakın Mi’râc yapmayı, bir basamak yukarı bile çıkamayız!
Niye?
Cevap gayet basit...
Kendimizi aldattığımız için! Dünya’da hiçbir insan bir diğerine, o insanın kendine verdiği zararı veremez!
Çünkü bir insan, kendini aldatmak suretiyle kendine öyle bir zarar vermektedir ki bir başkasının ona o zararı vermesi asla mümkün değildir.
Eğer siz belli birtakım çalışmaları yapmıyor, birtakım idrakleri yaşayamıyor, birtakım bilgilerin sonuçlarını günlük yaşamınızda uygulamaya sokamıyorsanız, hiçbir zaman onları yapanlarla aynı seviyeye gelemezsiniz! Bu konuda kendinizi aldatmayın!
Açın geçmişte yaşamış, tasavvufla uğraşmış evliyaların, manevî büyüklerin hayatını okuyun! Neler yapmışlar? Nelere katlanmışlar? Ne gibi çalışmalarla vakitlerini değerlendirmişler? Nasıl yaşamışlar?
Onlar gibi yaşamadan, ter dökmeden, “Allâh’ım bana bunları nasip et!” diye dua edersen çok beklersin! Havadan hiçbir şey gelmez!
Onlar neleri yaptıktan sonra, ne çalışmalar yaptıktan sonra o noktaya geldiler? Hz. Muhammed (aleyhisselâm) ne görevler ifa etti? Neleri yaşadı? Nelerden sonra O’na neler nasip oldu?
Oysa biz, durduğumuz yerde, büyük hayaller peşinde koşuyoruz.
Beş vakit namaz, asgari şarttır, “Müslümanım” diyen kişi için!
Çünkü, bu taban enerjiyi elde etmezse, öbür tarafta kendisine hiçbir şey ulaşmayacak. Ve hiçbir nimete kavuşamayacak orada! Ve cehennemden de çıkamayacak doğru dürüst!
Zira, o enerjiyi Dünya’da iken elde etmek gerekir!
Biz, daha günlük beş vakit namazı hakkıyla edâ edemezken, hangi konularla ilgileniyor, hangi mertebelere göz dikiyoruz. Ondan sonra da o mertebelerin hayali ile yaşıyoruz. Kesinkes kendimizi aldatıyoruz.
“Efendim, Hz. Rasûlullâh mirâc’a çıkmış da şunları yaşamış, bunları yaşamış...”
Eee? “Allâh bize de nasip etsin! Bak bu geceyi ne güzel kutluyoruz.”(!)
Kendimizi aldatmayalım! Gerçekçi olalım!
Kim ne çalışma yapıyor ve bunun karşılığında ne bekliyor, nereyi hedefliyor?
Önce hedeflediğini bir düşün! Sonra hedefe varmak için nelerinden fedakârlık ediyorsun, yaşamına neler sokuyorsun?.. Bu yolda ne çalışma yapıyorsun?.. Gününün ne kadarını bu işe ayırıyorsun?.. Bunu bir düşün!
Hayatta gerçekçi olmak kadar önemli bir şey yoktur.
“Ben Allâh’a inanıyorum” diyorsun. Ondan sonra da “Allâh” adıyla işaret edileni bir tanrı gibi yukarı oturtup, işlerine karıştırmayıp, karşındakini suçluyorsun!
Sen daha “Allâh” ismiyle sana işaret edilenin ne olduğunu anlayamamışken; fikrinde, hayalinde yarattığın, tasavvur ettiğin tanrıya “Allâh” etiketi yapıştırıp, onu “Allâh” sanıyorsan, daha “İslâmiyeti” anlamamışsın!
Konuşmalarımda döner dolaşır, bu noktaya gelirim. Zira, çok önemli! Önce buranın kavranması lazım!
“Allâh” isminin mânâsını anlayıp, kavrayıp, yaşamınızdaki yerine oturtun öncelikle... Tüm değerlendirmelerinizi de artık bu kavrayışa dayalı olarak yeniden gözden geçirin... Bakalım ne kadarı doğru?
Ama sen hâlâ, “Allâh”ı bir tanrı gibi düşünüyor, “yukarıdan seyrediyor” diyor, olaylar içinde, yaşam içinde insanları suçluyorsan, insanlarda kusur-eksik arıyorsan, insanlarla uğraşıyorsan; kendini aldatıyorsun!
“Rüzgâr eken fırtına biçer” derler. Ne yapıyorsan karşılığını alacaksın!
Sen hayal peşinde koşup, insanlarla uğraşarak ömrünü tüketirsen, ne kendini tanıyıp, bilirsin, ne de Allâh’ı...
Ve bütün bunların getirisinden de mahrum kalırsın.
İnsan denen varlıktaki en perdeleyici kuvvet, vehim! Bu aynı zamanda eskilerin “şerr” dediği kuvvettir. Vehim gücünü atamadığı içindir ki, insan cehennemde kalır.
Eğer şu Dünya’da herhangi bir anda, herhangi bir günde olaylar içinde yanıyorsan, Dünya cehennemini yaşıyorsan, bu senin “vehminin” sonucudur.