“Allâh ismi ile işaret edilenin, özünü ve özelliklerini kendinde bul ki, gelecekte selâmet olsun yaşamın”, denmiş.
Sen, ulaşmanın kapısı olan namaza girmiyorsun daha! Namazı yaşamıyorsun, namazı edâ etmiyorsun!
Ondan sonra da, “Ben bu yoldayım” diyorsun. O yolda olmak bir şey ifade etmez ki! Yola çıkmaktan amaç, hedefe ulaşmaktır.
Sen hedefe ulaşmayı amaç edinmemişsin, hedefe gitmeyi düşünmüyorsun, yollarda ömür harcıyorsun. Kaç yüz kilometre gidersen git, isterse bir metre kalsın, içeriye girmedikçe içerdekini göremezsin! Boşa emek!
“İlim, ilim bilmektir. İlim Allâh bilmektir. Sen Allâh’ı bilmezsin! Bu nice emektir” demiş işte!
Allâh’ı dışarıda, ötelerde değil, Öz’ünüzde bulma şansına sahipsiniz.
Bunun yolu da ilimden geçer, namazdan geçer.
Namaz da, “Fâtiha”yı “OKU”makla ancak gerçekleşir!
“Fâtiha”yı “oku”mak demek, onun kelimelerinin mânâsını anlayıp, idrak ederek, o kelimenin mânâsını hissedip yaşamak, demektir. Fâtiha’nın kelimelerinin mânâsını hissederek okuduğunuz zaman, size mi’râc basamakları açılır ve o nispette namazınız mirâc'a döner.
Nûr, ilim nûrudur. Nûru, ampul ışığı, Güneş ışığı zannetmeyin. Nûr kelimesinin anlamı, iman nûrudur. İnsanı Allâh’a erdiren şey iman nûrudur.
Akıl, iman nûruna basamaktır. Akıl, iman nûrunu değerlendirir. Fakat iman nûru olmaz ise, kişi cennete giremez! Cennetin anahtarı iman nûrudur, akıl değildir.
Akıl, insanı iman nûruna erdirir. Yol, akıldır. İman saraydır.
Kişi de iman nûru yaratılmamış, var edilmemiş ise, o kişi şakî olarak gider. Kişide iman nûru yaratılmış ise, o kişi saîd olarak gider. İman nûru var olmamış kişinin, sonradan iman nûrunu kazanması mümkün değildir.
Ana rahminde 120. günde o kişiye iman nûru verilir. İman nûru verilmemişse, o kişi bir daha iman nûrunu elde edemez. İman nûru, çeşitli sebepler ile zaman zaman güçlenir, parlar. Zaman zaman zayıflar ama, yok olmaz! İman nûrunun güçlenmesi kişiye edâ kapısını açar.
Biz insanlara, öncelikle “MÜRİYD” ismini tavsiye ederiz.
Çünkü, insandaki irade gücünü artırır.
“Müriyd” isminden sonra, önündeki engelleri, perdeleri aşabilmesi için gerekli olan hoşgörüyü, yani her şeyin yerli yerindeliğini idrak ettirecek olan “HALİYM” ismini tavsiye ederiz.
“Haliym” ismi, Allâh’ın her şeyi yerli yerinde yaratmasını kişiye idrak ettirir. Hoşgörünün kaynağıdır.
Ondan sonra, “MU’MİN” ismini tavsiye ederiz. “Mu’min” ismi, imanı kişide güçlendirir. Var olan imanı güçlendirir. Var olmayanı imanlı kılmaz!
Ondan sonra, “NÛR” ismini tavsiye ederiz. İman nûrunun parıldayıp, Allâh’ın yaratmış olduğu sistemdeki gerçekleri fark etmesi için...
Ondan sonra, algılama hatalarını ortadan kaldırmak, her şeyi doğru dürüst, gerçekçi bir şekilde algılamasını tavsiye etme bâbında “SEMİ” isminin zikrini veririz.
Aldığını iyi değerlendirmesini temin etme bâbında “BASIYR” ismini veririz.
Sistemdeki birbirleriyle arasındaki bağlantıları sağlayıp, sentezleri yapabilmesi için, “HAKİYM” ismini veririz.
İşte bizim tavsiye ettiğimiz bütün isimler, böyle komplike bir sistem, bir bağlantılı sistem sonucudur. Rastgele bir Esmâ zikri değildir. Bunların her birinin diğerleriyle bağlantısı, sebep-sonuç ilişkileri vardır.
Öyleyse, toparlayalım...
Amaç; Allâh ismiyle işaret edilen varlığı anlayıp, tanımaktır.
Amaç, isim değil, müsemmadır. İsmin çevresinde dönüp duranlar, ömürlerini boşa harcarlar.
OKUmak demek; okuduğu kelimelerin mânâsını anlayıp, idrak etmek ve de hissetmek demektir. Bu hissediş, kişideki tekâmülü meydana getirir.
Bu tekâmülün sonu secde! Sonun başlangıcı da kıyamdır.
Secdede varlığını yok etmeyenler, kıyamda, Fâtiha’yı okumaktan mahrum kalırlar.
Öyle ise dualarımız;
“Allâh’ım, bize namazı nasip et!” şeklinde olsun!
Namaz edâ edilmeden, namaz ikame edilmeden, namaz daimîye dönmeden, hedefe ulaşılmış sayılmaz!
İşte onun için denmiştir; “Namaz dinin direğidir!” diye...
Bir çoğunuzun dikkatini çekmiştir; pek namazdan bahsetmemişimdir, şimdiye kadar. Birçok şeyden bahsetmişimdir de, namazdan bahsetmemişimdir... Niye?
Çünkü birçok şey anlaşılıp idrak edilmeden, namaza girilmez!
Namazı anlamayan da zekât veremez!
İşte bu yüzden; “akimus salâti ve atiuz zekât” bağlantısı vardır Kurân’da.
Allâh, hepimize namazı kolaylaştırsın. Gerçekten namazı isteyenlerden ve hakkını edâ edenlerden olmayı bize nasip etmiş olsun Cenâb-ı Hak...
Cumanız mübarek olsun!
Antalya, 3 Ocak 1997