Ve buradaki önemli ikinci nokta da şudur:
Her ferde, bu sistem ve düzen bildirilirken, insanların kendilerini kurtarabilmeleri, geleceğe güzel bir şekilde hazırlanabilmeleri için de bu teklifler getirilmiştir. Yani, şunları yaparsanız, yararını görürsünüz, kârlı çıkarsınız. Yok, ihmâl ederseniz, neticesinde de siz kendi kendinizi cehenneme atmış olursunuz, diye bildirilmiştir, Kurân’da!
Buradaki teklifler tek bir paket değildir. “Bunların hepsini yaparsan cennete gidersin, yapmazsan cehenneme gidersin”... Böyle bir şey “DİN”de yok! Rasûlullâh’ın tebligatında yok!
Nasıl ki; bir dönem ders çalışılır, imtihana girilir, ve imtihanda çıkan sorulardan bir kısmına doğru cevap verilebilir ve o kadarının karşılığı not alınarak, sınıf geçilirse; aynı sisteme benzer olarak İslâmiyette de, İslâm “DİN”ine göre insanlara çeşitli teklifler getirilmiştir.
Namaz, oruç, hac, zekât, yalan söylememek, iftira atmamak, gıybet etmemek, başkasının hakkına tecavüz etmemek, yetim hakkı almamak, hanımlar için başlarını örtmek gibi.
Bunların hepsi getirilmiş tekliflerdir. Bir kişi bunlardan yapabildiği kadarını yapar; yapamadığı, onun kendi eksiğidir. Bunların hepsini yapacaksın, yapmazsan hepsini birden, diğer yaptıkların geçersizdir; diye bir şart yoktur. Sen, yapabildiğin kadarını yaparsın ve bunun karşılığını da alırsın.
Kişi, yaptığının veya yapamadığının hesabını kimseye vermek zorunda değildir. Çünkü, hesap verilecek din adamı sınıfı yoktur İslâm Dini’nde!
Din Profesörü, din âlimi, imam, müftü, şeyhülislâm... Böyle şeyler yoktur İslâm Dini’nde!
Her fert direkt Rasûlullâh’a muhataptır, Kurân’a muhataptır.
Kur’ân teklifleri Allâh Rasûlü tarafından açıklanmıştır. İsteyen tatbik eder, istemeyen etmez! İnsanın başında, bunlardan sorumlu olan bir din adamı sınıfı yoktur. Olamaz! Böyle bir şey uydurmadır!
Hiç kimse, hiçbir insan, hiçbir fert; “Efendim, ben falancadan fetva aldım, ben filanca şeyhten duydum, filanca müftüden duydum, onun için böyle yaptım” diyerek mesûliyetten kendini kurtaramaz!
Bunu çok iyi anlayın! Çevrenize de anlatın!
Hiç kimse, hiç kimseyi bahane ederek, bana yanlış bilgi verdi diyerek, kendini kurtaramaz! Sistemde mazerete yer yoktur.
“At buradan kendini aşağı!” diyen adama inanır da, dokuzuncu kattan aşağı kendini atarsan, kemiklerinin kırılmamasını bekleme! Aşağıdaki mermerden de, merhamet dilenme! “Atladığımda bir şey olmayacağını söyleyen adama ben inanmıştım!” demenin de bir yararı yok artık! Yanlış adama sormanın pahasını bütün kemiklerin kırılarak ödersin!
İslâm Dini’nde din adamları ve sınıfı yoktur!
İslâm Dini’nde istişare vardır!
Bildiğini düşündüğün kimselerle istişare eder, danışırsın, fikrini sorarsın! Ama sen, kendi aklınla kendi mantığınla, kendi vicdanınla yolunu çizersin... Ve, sonucuna da katlanırsın...
Bana sorarsanız, fikrimi söylerim, fetva verme hakkım yoktur! Fetva veremem, fetva verme olayı yanlıştır ve bâtıldır, geçersizdir!
Fetva vermek demek, Allâh adına konuşmak demektir.
Ben, Allâh adına konuşamam!
Ben, Allâh Rasûlü adına konuşamam!
Ben, çalıştığım konuda, yaptığım çalışmalar kadar, etüd ettiğim kadar, kişisel kanaatimi söylerim ve benim görevim orada biter.
Otomobil konusunda; “Şu arabanın motoru nasıldır? Performansı, gücü nedir? Yeterli midir?” diye sorar, danışırsan ve benim de, bu konuda bir fikrim varsa... Arabanın motoru, kaportası, aksesuarı vs. hakkında bilgi verir, fikrimi söylerim.
Yahut bilgisayar konusunda danışmak istiyorsan, bilgisayar hakkında bilgimi söylerim.
Ya da, “DİN” hakkında sorarsın, fikrimi söylerim.
Ama, benim bütün bu tavsiyelerim, sözlerim kimseyi bağlamaz!
Çünkü herkes; kendi aklı, fikri, idrakı ile kendi yolunu çizecek, sonuçlarını da kendisi yaşayacaktır!
İşte Allâh’ın yaratmış olduğu sistem ve düzen budur!
Hiç kimsenin Allâh adına, din adına, şeriat adına diyerek bir başkasını yargılama hakkı yoktur.
Sen, birinin malını gasp ettiysen, bu olay, toplumsal hukuk açısından yargılanacak bir suç oluşturur. Bu toplum seni, onun hakkını çaldığın için yargılar. Toplumsal hukuk açısından, toplum düzeni açısından yargılar. Allâh adına, din adına yargılama yapılmaz!
Din, Allâh’ın ezelde yaratmış olduğu bir düzendir.
Bunun bildirilmesindeki amaç, kişinin içinde yaşadığı sistem ve düzeni anlaması, ona göre kendini geleceğe hazırlamasıdır.
Âhirette yaşanılan şartların dehşetinden, âlemin yaşamından söz ederek, âyeti kerîme diyor ki:
“O süreçte kişi, kardeşinden kaçar, anasından, babasından, karısından ve oğullarından! O süreçte onlardan her birinin derdi kendi işidir!” (80.’Abese: 34-37)
Yani, herkes ferden ferdadır.
Orada, normal bir gelişin, akışın gereği olarak, birtakım kavramlar yok artık! Yedi kat ceddin, deden ninen ile yedi kat torunun ve sen aynı yaştasın aynı ortamdasın... Bunu iyi anlamaya çalış! Artık orada, birtakım değer yargıları vs. yok! Herkes kendi başına!
Din ferde gelmiştir, devlete değil!.. Topluma değil!.. Rejimler kurulsun diye değil!..