İnsanın Sırrı
Sonra sordum Rabbime, dedim ki:
− Hiç mekânın olur mu?
Dedi ki:
− Yâ Gavs-ı Â’zâm, ben mekânın mekânıyım! Benim mekânım olmaz! Ben insanın sırrıyım!
“Ben mekânın mekânıyım” yani mekân diye bildiğin şey, benim varlığım ile kaîmdir. Dolayısıyla senin mekân diye gördüğün şey; özü, gerçeği itibarıyla benim!
Senin göz dediğin algılama aracının kapasitesi dolayısıyla, mekân diye bir şey görüyorsun. Eğer gözündeki perdeden kurtulursan, mekân diye bir şeyin var olmadığını görürsün. İşte bu sebeple gerçekte “mekân” diye bir şey yoktur!
“Ben insanın sırrıyım” beyanına gelince...
Burada işaret edilmek istenen anladığımız kadarıyla şudur: “İnsan kelimesiyle tanımlanan varlığın, aslı-özü-hakikati benim!”
Buzdan yapılmış heykeli sudan ayrı bir şeymiş gibi kabul edebilirsin, ama işin aslına vâkıfsan bilirsin ki, gerçekte var olan, buzdan heykel değil, sudur.
Bunun gibi, ilâhî isimlerin mazharı olarak var olmuş ve isimlerin mânâları ile kaîm varlık olan insan, vücud itibarıyla hiçbir zaman mevcut olmamıştır. Var olan yegâne mevcut Allâh’tır!
Bu anlaşılır ise, görülür ki, insanın sırrı gerçekten Gavs-ı Â’zâm Abdülkâdir Geylânî tarafından bize nakledildiği üzere, Allâh’tır!