Fakr Hakkında
Sordum tekrar, dedim ki:
−Yâ Rabbi… Hiç içer misin, yer misin?
Dedi ki:
−Yemem, fakîrin yemesidir; içmem de fakîrin içmesidir!
Bu beyanı anlayabilmek için “FAKÎR” kelimesinin anlamını iyi bilmek gerekir.
“Fakîr”; parası-pulu, malı-mülkü, evi-barkı olmayan anlamında kullanılmaz tasavvufta…
“FAKR” hâli “yokluk” hâlidir! Fakîr de, “yokluk” hâlini yaşayan kişidir.
Fakr’ın üç mertebesi vardır;
1. Fakr,
2. Fakrın fakrı,
3. Fakrın fakrının fakrı!
“Fakr’ımla iftihar ederim” anlamındaki hadîs-î Rasûlullâh (aleyhisselâm)’ın burada işaret etmek istediği mânâ, işte yukarıdaki beyanın da açıklamasıdır... Bu demektir ki;
“Yokluğum ile iftihar ederim!”… Yanlış anlamayalım, yoksulluğum ile değil! Yani, Allâh’ın varlığı ve vücudu yanında, benim de bir varlığım ve vücudum var değil... Sadece Allâh var ve ben, aslım hakikatim itibarıyla, YOKum!
Eğer kişi, beş duyu esaretinden ve şartlanmaların oluşturduğu kabullerden arınıp, vehminin kabul ettirdiği göresel benlikten kurtulabilirse, görür ki kendisi yoktur, sadece Allâh vücud sahibidir!
Nitekim, bu yokluğunu idrak etme sadedinde de “fenâfillâh” deyimi kullanılır. Bunun mânâsı, Allâh’ın varlığı yanında kendi yokluğunu hissetme ve yaşama hâlidir.
İşte, bu yokluğunu idrak etmiş, yani fakr’e ermiş anlamında kullanılan, fakîrin yemesi ve içmesi, benzetme yollu Hakk’ın yemesi ve içmesi olarak tavsif edilmiştir.
Benzetmenin ötesinde, Zât’ı ve benliği itibarıyla elbette ki Allâh, bu gibi kavramlardan münezzehtir.