Elin yokluk denizine girmesi ile!..
El, yokluk denizine girerse; eldeki kan, kemik, sinir, damar hepsi beyne bağlı olduğundan; bağımsız bir varlığı olmadığını fark eder. Anlar ki bedenden ayrı bir varlığı yok ve tümüyle beyine tâbi!
İşte “yokluk denizi” denen şey, bu mânâdadır.
Sana desem ki, “Biyolojik bedenini atomik bedeninden ayır!” Yapabilir misin bunu? Hayır! Hiçbir zaman ayıramazsın!
Çünkü, biyolojik bedenin, atomik bedenin sonucu olarak mevcut!
Öyle ise, Zât ile “gayrı” adını verdiğini birbirinden ayıramazsın! Bu mümkün değil!
El ile beyni birbirinden ayırmak ne ise; “Allâh” ismiyle işaret edilen ile Muhammed’i de birbirinden ayırmak aynı şeydir.
“Rahmet” ille de merhamet değildir! “Allâh’ın rahmetinden geldi” demek; O’nun üretmesi ile meydana geldi demektir.
Allâh’ın üretmesinin sonsuzluğu yanında, varlığın yok olması diye bir şey söz konusu değildir, demek!
“Allâh”ın rahmeti, gazabını geçmiştir” sözü...
Allâh’ın ürettikleri iki kısımdır.
Bir kısım ürettikleri, “Rahmân” ismi kanalından gelir.
Bir kısım ürettikleri “Rahıym” ismi kanalından gelir.
“Rahmân” ismi kanalından gelen üretimler, insanın yapısına ilk anda hoş gelmeyebilir. Fakat, o hoş gelmeyen-yakan-üzen şeyin özünde, ardında insan için büyük yarar ve güzellikler vardır.
“Allâh rahmet eylesin” demek “İhsan ettikleriyle arındırsın, saflaştırsın” demektir!
Çünkü “Rahmân”dan gelen “rahmet” arındırıcı-saflaştırıcıdır!
Esasen Dünya’da yaşayanların bu “rahmet”e ihtiyacı vardır, ve yaşayan dostlarınızın ardından bu temenniyi yapın!..
Yaşan dostlarınız için; “Allâh rahmet eylesin” temenni ve niyazında bulunun; ki onlar Dünya’dayken arınabilsinler!
Halkın yanlışa şartlanmasıdır ölüye rahmet okumak! Ölümü tadanın rahmete ermesi de genelde yanarak olur! Cehennem dahi “RAHMET” sonucudur müminler için!
“Rahıym” ismi kanalından gelenlerse, tamamen “insan”ın hoşuna giden şeylerdir. “Rahıym”in tam tecellisi “cennet” ismiyle işaret edilen boyuttadır.
Ayrıca bu isimlerin bu açıklamaları, yorumları da insana göre, insan düzeyinde olan mânâlardır. Evrensel mânâlar değil!
Olayı evrensel boyutta ele alırsak, mânâsı çok değişir.
“Kurân”, insana gelmiştir. İnsan boyutuna hitap eder. “Allâh” kelâmlarından sadece bir tanesidir “Kur’ân”!
Bu yüzden ki biz, Kurân’ı anlamaya kalktığımız zaman, birçok temel gerçeğe dikkat etmek zorundayız!
Çoğunlukla, konuları, halk dilinde söylendiği şekilde ele alıyoruz. Mesela, “adalet”i herkese eşit muamele, yani “eşitlik” diye diyoruz!
Doğada, sistemde EŞİTLİK DİYE BİR ŞEYİN OLMADIĞINI göre göre!
Hâlbuki “adalet”; her birimin yaratılış amacına göre hak ettiğinin verilmesidir! Ya da hak etmediğinin verilmemesidir!
Herkese eşit vermek değildir, adalet! Her birimin kendi yapısına, yaratılış özellik ve amacına göre hak ettiğinin verilmesidir. Biz herkese eşit muamele diye anlıyoruz. Ve sonra, “Herkese eşit vermiyor!” deyip, suçlayacak makâm arıyoruz.
“Allâh”, Kurân’da, herkese eşit vereceğim diye bir şey söylemiyor. “Ben Âdilim” diyor!
İşte, bunun gibi, birçok şeyi bizler yanlış anlıyoruz. Ondan sonra da, bu yanlışlığı getirip, tanrımıza bağlıyoruz. Tabii ki, bu durumda tanrıyı beğenmeyip; “Haydi canım, böyle tanrı olmaz” diyoruz.
***
“Ben” dediğim, nasıl bir şey?
İşte bu, meçhul!
“Ben”deki, bazı özellikler biliniyor. Biliyorum! Açığa çıkarmışım, tespit etmişim ama, bunun ötesinde, “ben”de acaba neler var?
“Ben”i görebiliyor muyum? “Ben”i algılayabiliyor muyum? Hayır!
Sadece, “BEN”in varlığını tespit ediyorum algılamakta olduğum özellikleriye, ilim özelliğimle...
“Ben” var! Bu özelliklerin mevcut olduğu bir varlık var!
Ama, O nedir? Burası kapalı!
Onu hiçbir bilinç ortaya çıkartamıyor.
Hiç kimsede O, ortaya çıkmadığı gibi; “Allâh”ın “Zât”ı da hiçbir şekilde açığa çıkmaz; onun için konuşulup, tartışılamaz ve “Zât” hakkında hüküm verilemez!
Bunun için de, Allâh Rasûlü;
“Allâh’ın Zâtı üzerinde tefekkür etmeyin!” diyor.
Çünkü, Zât hakkında tefekkür ediyorum sanırsın; oysa Zât’ı üzerine değil, vasıfları üzerine düşünmektesin; bunun bilincinde değilsin!
Zira, saydığım bütün bu özellikler “Zât”daki yani, “Ben”deki belli özellikler, vasıflar!
Orijinde ne var? Meçhul!